Kişilere Değil, İlahi Davaya Bağlı Olmak

İslam'da bağlılık şahıslara değil, hakikatedir. Hasan el-Bennâ'nın veciz ifadesiyle, "İslam'da asla ve asla kişilere bağlılık yoktur; kişiler ancak Allah ve Rasûlü'ne bağlılığı derecesinde itibar görür." Bu cümle, ümmetin yönünü belirlemesi gereken bir mihenk taşıdır.

Ne yazık ki biz, bu ölçüyü kaybettiğimiz için savrulduk. İnsanları kutsallaştırdık, liderleri masumlaştırdık, hatayı eleştirmeyi günah saydık. Oysa İslam, aklı, vicdanı ve adaleti merkeze alan bir dindir. Kur'an, peygamberler dışında hiç kimseye "yanılmazlık" payesi vermez. Her kim ki Allah'ın dinini kendi çıkarına uydurur, o kişi reddedilmelidir.

Bugün ümmetin yaşadığı çözülmenin temelinde işte bu şahısperestlik yatıyor. Cemaatler liderlerinden vazgeçemiyor, partiler liderlerini putlaştırıyor, toplumlar ise hakikati "kim söylediğine" göre tartıyor. Oysa doğru, doğru olduğu için değerlidir; kimin söylediği değil, ne söylediği önemlidir.

Hasan el-Bennâ'nın sözü sadece bir nasihat değil, aynı zamanda bir uyarıdır:

"Bir insan, Allah'ın ve Rasûlü'nün çizgisinden saptığı an, onun ardına düşmek de sapmaktır."

Evet, İslam toplumu ancak ilkeye bağlı kaldığı sürece onurludur. Kişiye bağlılık geçicidir, dava'ya bağlılık ebedîdir. Çünkü kişi ölür, makam biter, güç söner; ama hakikat ölmez.