Din; insanın Allah'a kulluğunu, O'nun emir ve yasaklarını anlamasını, hayatını hak ve adalet üzerine inşa etmesini hedefleyen ilahî bir yol haritasıdır. Ancak bu hakikatin üzerine zamanla öyle sisler çökmüştür ki, dinin özünden çok, dindenmiş gibi gösterilen hurafeler, bidatlar, uydurma zuhuratlar ve rüyalar konuşulur olmuştur.
Bugün pek çok yerde, Kur'an ve sahih sünnetten uzaklaşılarak, din adına anlatılan masallar ve hikâyelerle insanların aklı perdelenmektedir. Bir kişinin gördüğü rüya, bir başkasının yaşadığı iddia edilen "zuhurat", bir grubun uydurduğu bidat; adeta Allah'ın kitabının ve Resûl'ün sünnetinin önüne geçirilir hale gelmiştir. Böyle olunca da hakikat yerine hurafe, ilim yerine cehalet, hak yerine bâtıl öne çıkmıştır.
Oysa din; sağlam delil üzerine inşa edilir. Allah Resûlü (sav), "Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldıkça asla sapmazsınız: Allah'ın Kitabı ve benim sünnetim" buyurmuştur. Ne bir şeyhin gördüğü rüya, ne bir müridin yaşadığı hal, ne de insanların "gelenek" adı altında kutsadığı bidatlar, dini şekillendiremez. Din, Allah'ın indirdiğiyle kaim olur; insanların uydurduklarıyla değil.
Bugün Müslümanların geri kalışının, birlik ve dirliğini yitirişinin sebeplerinden biri de işte budur: Asıl kaynaklardan kopuş ve dinin hurafelerle kuşatılması. Kur'an'ı rafta bırakıp rüyalardan hüküm çıkaran bir toplumun ayağa kalkması mümkün değildir. Sünneti öğrenmek yerine menkıbelerle oyalanan bir ümmetin izzeti geri gelmez.