Rabbimiz Ankebût Sûresi'nde şöyle buyurur:
"Allah'tan başka varlıkların korumasına sığınanların durumu, örümceğin durumuna benzer: Örümcek kendine bir yuva edinir, ama yuvaların en çürüğü de örümceğin yuvasıdır. Keşke bilselerdi!"
Bu ayet, sadece bir benzetme değildir; bir hakikat tokadıdır aslında.
İnsana, ümmete, insanlığa söylenmiş ilahî bir uyarıdır. Çünkü insanın sığınma ihtiyacı, yaratılışının bir parçasıdır. Ama neye, kime sığındığı; onun karakterini, imanını ve kaderini belirler.
Bugün dünya öyle bir hal aldı ki, çoğu insan Allah'a değil, kendi kurduğu çürük ağlara güveniyor. Kimisi paraya sığınıyor, kimisi makama; kimisi siyasete, kimisi diplomasinin soğuk masalarına. Kimi güç zannediyor o ağı, kimi huzur sanıyor. Oysa Allah'tan uzak her ağ, bir rüzgârla savrulmaya mahkûmdur.
Bir bakın etrafınıza…
Zalimler zulmüne devam ediyor, mazlumlar ise sessizliğin içinde boğuluyor. Gazze'de çocuklar ölüyor, ümmet ise "kınama" ağlarına sarılmış bekliyor. O ağlar neyi korudu şimdiye kadar Hangi çocuğun canını kurtardı, hangi ananın gözyaşını dindirdi
Rabbimiz bize diyor ki:
"Benim dışımdaki her sığınak, örümcek ağı kadar zayıftır."
Ama biz hâlâ o çürük ağın içinde yaşamaya razıyız. Çünkü kolay geliyor; sorumluluk istemiyor, teslimiyet gerektirmiyor. Ama unutuyoruz: Tevekkül etmeden kurtuluş, Allah'a yönelmeden huzur olmaz.
Örümcek, kendi ağını ev sanır.