Ne büyük bir trajedi…
Çürüyüp gidecek beden özenle beslenirken,
ebedî yaşayacak kalp ve ruh ihmal ediliyor.
Bugün insan, bedenini yaşatmak için her yolu deniyor. En sağlıklı gıdalar, en pahalı takviyeler, en konforlu hayatlar… Saatler spor salonlarında, dakikalar mutfak listelerinde harcanıyor. Peki kalp Günahlarla ağırlaşan, gafletle kararan kalp neyle besleniyor Hangi ayetle diriliyor, hangi secdeyle arınıyor
Kur'an bu çarpıklığı açıkça haber verir:
"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve mal ile evlat çoğaltma yarışıdır…" (Hadîd, 20)
Ama biz süsü hayat, oyunu gerçek sanıyoruz. Beden merkezli bir hayat kurup kalbi kenara itiyoruz. Oysa beden toprağa gidecek, kalp ise Allah'ın huzurunda hesap verecek. Rabbimiz bu gerçeği şöyle hatırlatır:
"O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalple gelenler kurtulur." (Şuarâ, 88–89)
Sorun bedenin beslenmesi değil; kalbin ihmal edilmesidir. Namaz aceleye getiriliyor, Kur'an vakit bulunursa okunuyor, haramlar "çağın gereği" denilerek meşrulaştırılıyor. Ama beden söz konusu olunca en küçük ihmale bile tahammül edilmiyor. Bu nasıl bir dengedir
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu doymazlığı asırlar önce haber vermiştir:
"Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur." (Buhârî)
Beden doydukça talepleri artıyor, kalp aç kaldıkça katılaşıyor. Merhamet azalıyor, vicdan susuyor, zulüm normalleşiyor. Modern insanın bunca imkâna rağmen huzursuz oluşunun sebebi de budur. Çünkü beden protein alıyor, kalp ise vahiyden mahrum bırakılıyor.

15