"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…"
(Tahrim Suresi, 6. Ayet)
Bu ayet bir tavsiye değil, açık bir emirdir. Bir hatırlatma değil, ağır bir sorumluluktur.
Ve bugün bu emrin karşısında dürüst olalım:
Biz ailemizi ateşten koruyamadık.
Çocuklarımızı iyi okullara gönderdik ama iyi insan olmayı öğretemedik.
Evlerimizi eşyayla doldurduk ama imanla dolduramadık.
Gelecek kaygısıyla koşturduk, fakat ahiret kaygısını ihmal ettik.
Kur'an'a göre aile sadece aynı çatı altında yaşamak değildir; aile, imanın ilk sığınağıdır. O sığınak yıkıldığında toplum da çöker, nesiller de savrulur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz. Erkek ailesinden, kadın evinden sorumludur."
(Buhari, Ahkâm 1; Müslim, İmare 20)
Peki biz nasıl bir çobanlık yaptık
Telefonların çocuklarımızı esir almasına seyirci kalarak mı
"Zaman değişti" diyerek haramı sıradanlaştırarak mı
Namazı, edebi, hayâyı "büyüyünce öğrenir" diyerek erteleyerek mi
Bugün evlerimizde Kur'an sesi azaldı, ama ekranların gürültüsü çoğaldı.
Sofralarımız kalabalık ama bereketsiz.
Çocuklarımız bizi değil, dizileri ve sosyal medyayı örnek alıyor.
Oysa Kur'an uyarıyor:
"Mallarınız da çocuklarınız da sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Bunu yapanlar mutlaka hüsrana uğramışlardır."
(Münafikun Suresi, 9. Ayet)
Ama biz ne yaptık
Evlatlarımızı Allah'a yaklaştıracak yerde, dünyaya teslim ettik.
"İyi bir kul ol" demekten çok, "iyi bir meslek sahibi ol" dedik.
Sonra ahlaki çöküş karşısında şaşkınlığa düştük.

15