"Ey iman edenler! Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır." (Muhammed, 7)
Kur'an'ın bu ayeti, müminlerin her çağda kulağına küpe olacak bir hakikati ilan ediyor: Allah'ın yardımı, O'nun dinine yardım edenlerle beraberdir.
Bugün Gazze'nin yıkıntıları arasında çığlık atan çocuklar, Yemen'in açlığa mahkûm edilen insanları, Arakan'da yakılan köyler ve işgal altında inim inim inleyen Kudüs; bize bu ayetin hâlâ canlı olduğunu haykırıyor. Fakat asıl acı olan, iki milyarı aşkın bir ümmetin, bir avuç zalimin karşısında sessizliğe gömülmesidir. Sözde İslam ülkelerinin liderleri koltuklarını kaybetme korkusuyla suskun, petrol ve ticaret uğruna zalimlerin dostluğuna sığınmış durumdalar. Onların kalpleri korku ile titrerken, işgalciler Müslümanların kanıyla besleniyor.
Oysa Allah apaçık buyuruyor: "Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder." Yardım etmenin anlamı meydanlarda sadece slogan atmak değildir; bu, zalimin karşısında hakkı haykırmak, mazlumun yanında dimdik durmak, ümmetin onurunu kendi çıkarlarımızın önünde tutmaktır. Bedir'de 313 mümin nasıl ki dev bir orduya karşı zafer kazandıysa, bugün de Allah'ın vaadi aynıdır. Ama o vaade layık olmanın şartı, cesaret ve sadakattir.
Ümmetin suskunluğu, işgalcilerin cesaretidir. Arap liderlerinin zilleti, siyonizmin kudret zannıdır. Fakat iman edenler için tek hakikat vardır: Zulme karşı kıyam etmek. Zira Allah'ın yardımı, ancak ayağa kalkanlara ve dinine sahip çıkanlara gelir.