Seyit Kutup ve zekât

Seyit Kutup hakkında daha önce köşemde bazı görüşlerine yer vermiştim. Bilhassa Hazreti Osman efendimiz ile ilgili akıl almaz iftiralarına değinmiştim. Bazı okurlarım onun başka hataları olup olmadığını ve nerelerde Ehl-i sünnet akaidinden ayrıldığı noktasını ısrarla sormaya devam ettiler. Zira günümüzde belki de özel olarak Seyit Kutup tekrar parlatılmaya ve bilhassa eserleri, Ehl-i sünnet eğitim verdiğini beyan eden medreselere sistemli bir şekilde sokulmaya çalışılmaktadır.Bu itibarla onun hakkında bir iki yazı daha kaleme almaya karar verdim...

Seyit Kutup'un en fazla tenkit edilen noktalarından biri de zekât hakkındaki görüşleridir.

Onun bu konuda evvelce içerisinde bulunduğu sosyalizmin büyük tesiri vardır. Zira kendisinin zekât konusundaki görüş ve fikirlerini okuyanlar;"Bunların İslamiyet ile bir alakası yok, bunlar sosyalizmin temel akideleridir"demekten kendini alamaz.

Nitekim Seyit Kutup,"Cihan Sulhü ve İslam"kitabında şöyle demektedir:

"Şurası bir gerçektir ki, zekât adını taşıyan bu vergiyi, her vergiyi tahsil ettiği gibi, ancak devlet tahsil eder. Ve yine cemiyetin ihtiyaç ve şartlarına göre değişebilen belirli bir usul dâhilinde sarf edilmesiyle vazifeli olan da devlettir."(s.152)

Görülüyor ki Seyit Kutup zekâtı, günümüzdeki devletlerin topladığı vergiler gibi görüyor. Hâlbuki zekât, fakirin hakkıdır. Zekâtın verileceği kimseler de Kur'ân-ı Kerîm'de açık olarak belirtilmiştir.

Bunlar; fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar, müellefe-i kulûb adı verilen kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış olanlardır. (Tevbe suresi, 60)Bu sınıflardan bazıları bugün bulunmamaktadır. Dolayısıyla günümüzde Müslümanlar öncelikle yakın akrabaları olmak üzere fakir Müslümanlara zekâtlarını dağıtmaktadır.

Öte yandan Seyit Kutup'un, devletin zekât mallarını"Cemiyetin ihtiyaç ve şartlarına göre sarf eder"demesi zekât müessesesine tamamıyla zıttır.

Zira zekât, toplumun ihtiyaçlarına sarf edilmez. Sarf edilmesi dört mezhebe de aykırıdır, mezhepsizliktir. Meşru hükûmet, aldığı zekât parasıyla, yol köprü yaptıramadığı gibi hiçbir hayır kurumuna da veremez. Zekât, yalnız Kur'ân-ı kerimde belirtilen ve bugün onlardan mevcut olanların hakkıdır. Kur'ân-ı kerimde, bildirilen bu hakkı, herhangi bir mezhepsizin değiştirmeye yetkisi yoktur.

Seyit Kutup yine"Cihan Sulhu ve İslam"kitabında, aynı hezeyanı savunmakta ve şöyle demektedir:

"Zekât bir elden çıkıp diğer ele geçen ferdîbir ihsan ve sadaka değildir. Eğer bugün bazı kimseler, mallarının zekâtını bizzat kendi elleriyle ayırıp yine kendi elleriyle dağıtıyorsa, bu İslam'ın kıldığı bir şekil ve nizam değildir."(s.153)

Aynı şekilde"İslami Etüdler"kitabında da"Zekât, elden ele verilen ferdîbir bağış değildir"diyerek ifade ediyor. (s.75)

Mal biriktirmek suç mudur

Demek ki bir zengin, zekâtını hadis-i şerifte ve fıkıh kitaplarında bildirildiği şekilde, fakir akrabasının eline verse, Seyit Kutup'a göre bu dine uygun değildir! Bu durumda soruyorum, dinimizin koyduğu hükmü beğenmeyene ne denir

Hâlbuki Müslümanlar zekâtını elden fakirlere veriyorsa, devlet buna karışamaz. Zenginin zekâtını, fakirin eline vermesi gerektiğini bütün Ehl-i sünnet âlimleri bildirmektedir. Hadis-i şerifte,(Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü teala kabul etmez)buyuruldu. Yani zekât borcundan kurtulursa da, zekâttan hâsıl olan büyük sevaba kavuşamaz. Zekâtı akrabaya vermek daha faziletlidir. Bunlardan sonra da fakir komşulara veya iyi bildiği araştırdığı fakirlere vermekte fazilet vardır.

Öte yandan Seyit Kutup, zekâtı verilmiş olup olmadığına bakmadan sürekli olarak mal biriktirmeyi haram saymakta ve kötülemektedir. Nitekim"Cihan Sulhu ve İslam"kitabında; Tevbe suresi 34. âyetinde mealen;"Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele!"âyetini göstererek,"Zekâtı verilmiş de olsa, malı saklamak suçtur"diyor. (s.149)

Hâlbuki zekâtı verilmiş olan malı saklamak suç değildir. Nitekim bu âyetin tefsirinde"Hazreti Peygamber'e ve sahâbîlere atfen zikredilen birçok rivayet de, başta zekât ödemeleri olmak üzere gereken vecîbeleri ihmal etmeksizin ve üzerinde kul hakkı bulundurmaksızın servete sahip olmanın, buradaki azaba müstahak olma ifadesinin kapsamında olmadığı belirtilmektedir."(Bkz. Kur'ân Yolu Tefsiri, c.2, s.762-763)

Aslında birikim manasında kullanılan"kenz"kelimesinin bir fıkıh terimi olarak karşılığı;"Zekâta konu olup zekâtı verilmeyen her türlü mal"demektir. Dolayısıyla kötülenen ve azaba müstahak olanlar, mal biriktirip şartları tahakkuk ettiği hâlde zekâttan fakirin hakkını vermeyenler üzerinedir.

Sevgili peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde,(Zekâtı verilmiş mal, kenz yani biriktirilmiş, istif edilmiş mal değildir)buyurdu. (Ebu Davud, Taberani, Hâkim, Hatib, Münavi) Dolayısıyla bir zengin, malının zekâtını vermişse, o malını ileride birtakım ihtiyaçları için saklayabilir.

Bu hususu destekler mahiyette daha başka birçok hadis-i şerifin rivayet oldugunu da görmekteyiz. Misal olarak Hazreti Peygamberin(Malının zekâtını ödersen sorumluluğunu yerine getirmiş olursun.)Tirmizi, "Zekat", 2, "Malının zekâtını ödersen, malın şerrini kendi üstünden kaldırmış olursun.) Hakim, el-Mustedrek, "Zekat", I, 547sözleri sadece zekât yükümlülüğünün olduğuna delil olarak gösterilmiştir.

Ayrıca Ümmü Seleme'nin"Altından bazı takılar takıyordum; Resulullah'a: Bu, kenz sayılır mı diye sordum. Resulullah(Zekât miktarına ulaşıp zekâtı verilirse kenz sayılmaz)cevabını verdi" (Ebu Davud, "Zekat", 3)rivayeti de bu hususun önemli delilleri arasındadır.

Hataların kaynağı!