Kimin ekmeğini yağlarsın!

Tarihten günümüze her devletin ve milletin beka sorunu ve dünyaya hâkim olma ideali vardır. Devletin bekası; toprak bütünlüğünü, nizam ve intizamını, iç ve dış tehditlere kars?ı koruyarak varlıgını devam ettirmesidir. Milletin bekası ise nesilleri iyi yetiştirme, aidiyet, vefakârlık, yaşadığı yere bağlılığı ile olur.

Osmanlı Devleti'nde bu durum "Devlet-i Ebed Müddet" deyimi ile özdeşleşmiştir. Bu deyim devletin bölünmez bütünlüğü ve ilelebet süreceğine işaret olarak kullanılmıştır. Bunun gerçekleşmesi için "din ü devlet ve mülk ü millet" (din, devlet, mülk ve millet) olarak gösterilen dört unsurun yara almaması gerekir.

Osmanlılar bu konuda o kadar hassas davranmışlardır ki önceki devletlerin bölünmüşlüğünden aldıkları ibretle bu dört unsuru ayakta tutabilmek için kardeş katlini kanun hâline getirmişlerdir. Keza yeri geldiğinde oğul yeri geldiğinde babayı feda etmekten çekinmemişlerdir.

Şurası muhakkak ki devlet idaresinde gafletin ve ihmalin yeri yoktur. Gemi su almaya başladıktan sonra toparlanması kolay değildir.

Sizin sadece kendinize iyi bakmanız meseleyi çözmemektedir. Düşmanlarınıza karşı da her zaman teyakkuzda bulunmanız gerekir. Düşmanınızın istihbarat çalışmalarını, üzerinizdeki plan ve projelerini göremezseniz yok olmaya mahkûmsunuz demektir.

Bu itibarla casusluk ve istihbarat faaliyetleri devletler için her zaman birinci derecede önemli olmuştur. Devletler her zaman ince işçilikle işlerini görürler. İstihbarat organları ile büyük kitleleri manipüle ederler. Hasım devletleri yıkmak veya zayıflatmak için faaliyetlerde bulunurlar. Bunun için ordu ve silaha yatırım yaptıkları kadar istihbarat birimlerine de yatırım yaparlar. Bir taraftan düşmanını yıpratmak için planlar geliştirirken bir taraftan da düşmanın oyunlarını bozmak için uğraşırlar.

Sultan II. Bayezid döneminde Safeviler, Anadolu'ya soktukları dailerle Osmanlıyı parçalama noktasına kadar getirmişlerdi. Devletin bunlara zamanında layıkıyla tedbir almaması üzerine 7-8 sene sonra Anadolu'da büyük isyanların fitilleri ateşlenmeye başladı.

Yavuz Sultan Selim Han'ın kararlı dirayetli azimli ve öldürücü yumruğu devreye girmeseydi Osmanlı Devleti ta o zamandan parçalanıp yok olmaya mahkûm olabilirdi.

İran'ın Osmanlı üzerinden Türk ve Ehl-i Sünnet düşmanlığı ise hiç bitmedi. Asırlarca Haçlı birlikleriyle iş birliği ile bu yüce İslam Devletine karşı ortak hareket ettiler.

Bugün de emperyalist ülkelerin taşeronu olarak bütün İslam ülkelerinde karışıklık çıkarmakta Sünni İslam'a kan kusturmaktadır. Suriye'de adına Kudüs Tugayı ismini verip Ehl-i Sünnet Müslümanları doğradılar.

Keza Suudi Arabistan aynı şekilde İngilizlerin desteği ile çalıştı. Ajan ve mason din adamları Müslümanları bölmek ve parçalamak için her türlü gayreti gösterdi. Afgani ve Abduh İslam ülkelerindeki Müslüman din adamlarını halifeye karşı kışkırttı. Mehmed Akif Ersoy, Said Nursi, Ali Suavi, Musa Bigiyef ve daha niceleri onların iğvalarına kapılarak Halifeyi tahttan indirmek için seferber oldular.

Masonların kıskacındaki İttihat ve Terakki fırkası ile çalışmaktan geri durmadılar. Kimin ekmeğini yağlamakta olduklarını düşünmediler. Zira II. Abdülhamid Han düşmanlığı gözlerini bürümüştü.

O gittikten sonra ise ne millet ne memleket kalmıştı.

Düşman unutmaz ve uyumaz!

Müslüman feraset ehli olur. Düşmanlarını tanır. Dış mihrakların oyunlarını tertiplerini planlarını projelerini sezer.

Son yirmi senede vuku bulan gelişmeler cumhuriyetin seksen yılını millete unutturuverdi. Galiba asırlardır ülkenin böyle rahat rahat yönetildiğini sandılar.

AK Parti'nin, ilk yıllarında Ahmet Necdet Sezer ve Erbakan Hoca'ya kan kusturan 28 Şubat tertipçileriyle nasıl mücadele ettiğini, Abdullah Gül'ün nasıl bir mücadele ile cumhurbaşkanı seçtirildiğini, sonrasında ise kimlerle kolkola girip yürüttüğü faaliyetleri unuttular. FETÖ diye 40 yıllık bir oluşumun bir milleti mahvedici girişimine sanki tanıklık etmediler. Son yedi yıldır Suriye'de, Doğu Akdeniz'de Libya'da Azerbaycan da verilen şanlı mücadeleyi sanki yaşamadılar. İsrail, ABD ve Avrupa'ya karşı bir türlü düzelmeyen ilişkilerin nedenleri kayboldu gitti.

Evet biz unuttuk ama düşman unutmadı.

Türkiye, tam Zengezur Koridoru ile Türk dünyası ile yeniden ilişkileri düzeltmek ve Orta Doğu'da da İslam devletleriyle irtibatı geliştirmek üzere hamlelerini başlattığında büyük oyun vizyona sokuldu.

Hamas İsrail'e saldırtılarak bütün dünyanın gözü başka bir noktaya kaydırıldı. Hamas'ın kimlerin oyununa gelerek milletini mahvedici bir sevdaya atıldığını daha önce çeşitli yazılarımda bahsetmiştim. Hamas'ı Gazze'deki varlığını yok etmeye iteleyenler, şimdi ise gizli ve açık propagandistlerini kullanarak neden şunu, niçin bunu yapmadın diyerek Türkiye Cumhurbaşkanı'nı yıpratmaktadırlar. Yıllardır vuramadıkları darbeyi vurmaya çalışmaktadırlar.

Basiret ve feraset işte böyle zamanlarda lazımdır. Anlamayanlar korkunç darbeyi yiyince anlarlar. O zaman da "ba'de harabü'l Basra" derler.