On bir ayın sultanı

Eriştik şükür ramazanaNe mutlu erişen canaGelince bu mâh-ı şerifSafa bağışlar insanaRamazan ayı, Osmanlı Devleti'nin resmîkayıtlarında,"şehr-i ramazan-ı şerîf, "şehr-i ramazanü'l-mübarek", "şehr-i ramazan-ı mağfiret nişân", "şehr-i şerîf-i gufrân", "şehr-i mübârek-i sıyâm"gibi dinîve manevi önemine vurgu yapılan ifadelerle birlikte anılmıştır.Şanlı Peygamber efendimiz, ramazan ayına büyük önem verirdi. Ramazan ayını aylar öncesinden hasretle beklerdi. Recep ayı girdiğinde;"Allah'ım! Recep ve şaban aylarını bizler için mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır"diye dua ederek özlemini dile getirirdi.Yine Peygamberimiz, Müslümanların gönüllerini açmak, Müslümanları maddi ve manevi olarak bu mübarek aya hazırlamak için nasihatlerde bulunurdu.Bu konuda Selman-ı Farisi hazretleri, Resulullah'ın şaban ayının son gününde bir hutbe okuyarak şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:"Ey ashabım! Çok büyük ve mübarek bir ay (Ramazan-ı şerif) size gölge vermek üzeredir. Onun gelmesi çok yaklaştı. O, kendisinde bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi bulunan bir aydır. Allah, onun orucunu farz, gecesinin kıyamını, teravih namazının kılınmasını da nafile kıldı. Her kim, onda bir hayırla Allah'a yaklaşırsa, nafile bir ibadet yaparsa, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi olur. Onda bir farz işleyen ise, diğer aylarda yetmiş farz eda etmiş gibi olur. O, sabır ayıdır; sabrın karşılığı ise Cennet'tir. O, iyilik ayıdır; o, kendisinde müminin rızkı artan bir aydır. Her kim, onda bir oruçluyu iftar ettirirse, günahlarına mağfiret ve kendisinin cehennemden kurtulmasına vesile olur ve oruçlunun mükâfatından bir şey eksiltilmeksizin, iftar ettirene de onun bir misli verilir..."Resulullah efendimiz, ramazanda diğer aylardan daha fazla kulluk yapmaya çalışır, ramazanı oruç ve ibadetle geçiren kimsenin geçmiş günahlarının bağışlanacağını söylerdiSevgili Peygamberimiz Müslümanları bu mübarek ayda çokça ibadet yapmaya teşvik ederdi. Bu konuda şöyle buyurmuştur:"İşte bereket ayı olan ramazan geldi. Artık Allah'ın rahmeti sizi kuşatır. O ayda, yeryüzüne bol bol rahmet iner. Günahlar affedilir. Dualar kabul olunur. Allah sizin iyilik ve ibadette yarışmanıza bakar da, bununla meleklerine karşı iftihar eder. Öyle ise kulluğunuzla kendinizi Allah'a sevdirin. Asıl bedbaht olan da, bu ayda Allah'ın rahmetinden nasibini alamayandır."Hicretin ikinci yılında ramazan orucunun farz kılınmasıyla beraber Müslümanlar oruç coşkusunu hep beraber yaşamaya başladılar. Gündüzleri oruç tutan Müslümanlar akşamları da ramazan ayına özel olan teravih namazını kıldılar.Allah Resûlü çok misafirperverdi. Sofrasında misafir eksik olmazdı. Ramazan geldiğinde kendisi iftar davetlerinde bulunduğu gibi Eshabını da bu konuda teşvik ederdi. Müslümana iftar ettiren kimsenin iftar ettirdiği kişilerin kazanacağı sevap kadar sevap kazanacağını müjdelerdi. Bu konuda,"Ya Resulallah iftar verecek kadar zengin değiliz"diyerek üzülen Eshabını"Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevap verilir"diyerek sevindirmiştir.Peygamberimiz ramazan ayında daha fazla Kur'ân okur ve âyetler üzerinde tefekkür ederdi. Kendisine o zamana kadar inmiş olan âyetleri Cebrail aleyhisselam ile birlikte karşılıklı okurlardı. Mukâbele adı verilen bu karşılıklı Kur'ân okuma usulü bir ramazan geleneği olarak hâlen devam etmektedir .Peygamberimiz ramazan ayında Müslümanları sadaka vermeye, yardımlaşmaya teşvik ederdi. Kendisine"En faziletli sadaka ne zaman verilendir"diye sorulduğunda"Ramazan ayı içinde verilen sadakadır"buyurmuştur.Bolluk ve bereket ayıOn bir ayın sultanı adı verilen ramazan ayı yaklaştığı zaman bütün İslam âlemi en kıymetli bir misafiri geliyormuş gibi hazırlanmaya başlardı. Ramazan-ı şerif gelmeden haftalar önce Müslümanları bir telaş alır ve hummalı bir hazırlığa girişirlerdi.Müslümanlar ilk olarak kendi nefisleriyle ilgili bir muhasebe yaparlardı. Kendilerinde yanlış ya da eksik buldukları noktaları düzeltmek için Ramazan-ı şerifi fırsat bilirlerdi. Kimi yapmadığı ya da eksik bıraktığı ibadetleri yerine getirmek için ramazan ayını başlangıç kabul ederken, kimisi de bırakmak istediği kötü alışkanlıkları ramazan vesilesiyle terk etmeye karar verirdi.Öte yandan saray başta olmak üzere, konaklar, evler, camiler ve esnafta yoğun bir hazırlık başlardı. En zengininden en fakirine herkes elinden geldiğince alışverişini yapar, ramazan için eksiklerini tamamlardı. Bu ay gerek resmi kurumlar, gerekse halk tarafından sevinçler karşılanırdı.Ramazanın gelişi için sadece saray çalışanları hazırlık yapmazdı. Padişahlar da bu mübarek ay için yapılan hazırlıkların bizzat içerisinde idiler. II. Abdülhamid Han, Ramazan-ı şerifin teşrifinden önce kilercibaşını çağırır, gerekli hususlarda buyruklar verirdi. Padişah, ramazan boyunca hazırlanacak olan sofralar, yemekler ve her akşam iftara davet ettiği askerlere verilecek olan iftariyeler üzerinde titizlikle durur, âdeta yemek menülerini kendisi hazırlardı. Hatta Saray-ı Hümayun'da iftara davet edilecek misafirlerin hizmetine verilecek olan sofracıların üzerlerindeki elbiselere varana kadar meşgul olurdu. Bunların muntazam ve muhakkak temiz olmalarını emrederdi.Yapılan bütün bu hazırlıklardan başka, saray mutfağından, ramazandan önce belirlenen ihtiyaç sahiplerine, sadeyağ, pirinç, bal gibi yiyecek maddeleri dağıtılırdı.İstanbul'un ileri gelen kişileri de ramazan ayında İstanbul'un çeşitli semtlerindeki fakirlere sadaka ve