Travmasız insan yoktur

Travma, günümüzde en sık kullanılan sözcüklerden biri haline geldi. Ancak çoğu zaman yapılan hatalar için bir bahane olarak kullanılıyor. Kişi bir duruma uyum sağlayamıyorsa, hemen çocukluk travmalarından bahsediliyor. Yalan söylüyorsa, "Aman, travmalı" deniliyor. Peki, gerçekte travma nedir

Travma, insanı derinden etkileyen ve genellikle başa çıkmakta zorlandığı olaylar sonucunda ortaya çıkan duygusal yaralardır. Ancak yaşanan her zorluk bir travma değildir ve her travma da yıkıcı sonuçlar doğurmaz. Travma kişiseldir; herkes için farklı şekillerde yaşanır. Travmasız insan yoktur çünkü hayat dediğimiz yolculuk, travmalarla şekillenir.

Günümüz ebeveynleri, çocuklarını travmalardan uzak büyütmek için ellerinden geleni yapıyorlar; ancak bu, ulaşılması imkânsız bir hedef. Bir insanın hayatın zorlukları olmadan gerçek anlamda gelişmesi mümkün değildir. Bu yüzden, zorluklar sadece engeller değil, aynı zamanda insanın karakterinin şekillenmesi için gerekli, değerli deneyimler olarak yorumlanabilir.

Travmalar, ilk bakışta acı veren ve zorlayıcı deneyimler gibi görünse de, insan yaşamında önemli bir yere sahiptir. Olumsuz deneyimler, insanın sınırlarını keşfetmesine ve hayatta daha güçlü bir şekilde yol almasına katkı sağlar. Bu çok önemlidir çünkü insan sınırlarını bilmeden onları asla aşamaz.

Hayatta karşılaşılan her zorluk, dayanıklılığı artırır ve insan, ne kadar kırılırsa kırılsın, yeniden toparlanma gücüne sahip olduğunu ancak böyle öğrenir. Bu yüzden, çocukları aşırı korumacı bir şekilde yetiştirmek onların hayatla baş etme mekanizmalarının gelişmesini engellemekten başka bir işe yaramaz.

Tarihteki çoğu başarılı insanın hayatına baktığımızda, zorluklarla dolu yaşamlar sürdüklerini görürüz. Hayatlarının bir döneminde kayıplar, hastalıklar, maddi sıkıntılar ya da ağır sorumluluklarla karşılaşmış olsalar da dünyayı değiştirecek başarılara imza atmışlardır.

Babası bir askeri doktordu ve köylüler tarafından öldürüldüğünde henüz çok küçüktü. Annesi, 15 yaşındayken tüberkülozdan öldü. Genç yaşlardan itibaren sara hastalığıyla mücadele etti. Ayrıca ekonomik sıkıntılar ve siyasi sürgün dönemlerinde depresyonla mücadele etti. Fyodor Dostoyevski

11 yaşındayken babasını kolera nedeniyle kaybetti. Babasının ölümünden sonra annesi ve dedesiyle yaşamaya başladı. Dedesi tarafından kötü muamele gördü ve daha sonra evden gönderildi. 11 yaşında bir ayakkabı atölyesinde çırak olarak çalışmaya başladı. Daha sonra tersane işçiliği, bulaşıkçılık gibi birçok iş yaptı. Maksim Gorki

21 yaşında ALS teşhisi kondu ve doktorlar ona sadece birkaç yıl ömür biçti. Ancak hastalığına rağmen kara delikler ve evrenin sırları üzerine çalışmalar yaparak bilim dünyasına damga vurup, adını altın harflerle tarihe yazdırdı. Stephen Hawking

Ailesinin kız çocuklarına yönelik geleneksel yaklaşımı nedeniyle, resmi bir okul eğitimine gitme imkânı olmadı. Erkek kardeşleri gibi üniversiteye gitmek yerine evde eğitim aldı. Hayatı boyunca bipolar bozukluk olduğu düşünülen ruhsal rahatsızlıklarla mücadele etti. Özellikle annesinin ölümü, ardından babasının ve kız kardeşinin ölümü gibi travmatik kayıplar, bu rahatsızlıkları tetikledi. Virginia Woolf

Babası mali sorumsuzluğu nedeniyle büyük borçlar biriktirdi ve 1824 yılında borçlarını ödeyemediği için hapse atıldı. O sırada henüz 12 yaşındaydı. Ailesine destek olmak eğitimini yarıda bırakıp bir fabrikada çalışmak zorunda kaldı. Charles Dickens

Babası alkolikti, ailesi maddi sıkıntılar içindeydi. Bu nedenle genç yaşta ailesine destek olmak için çalışmak zorunda kaldı. 20'li yaşlarının sonlarında işitme kaybı başladı. Sağır olduğu dönemde en büyük eserlerinden bazılarını besteledi.