Şiddet Her Yerde

Türkiye'de birçok insan, sabah neyle uyanacağını, akşam neyle doyacağını bilemez hâlde yaşıyor. Her sabah kahvemizi yudumlamadan önce, kim öldürülmüş, kaç genç sokak ortasında bıçak darbeleriyle can vermiş, kaç anne öz evladının eliyle hayattan koparılmış, kaç köpek eziyetle katledilmiş, nerede yangın çıkmış, hangi orman kül olmuş diye bakarak güne başlıyoruz. Yapacak bir şey yok; üç saniye üzül, beş saniye öfkelen, sonra kaldığın yerden devam et. Maalesef bu çağda en yaygın şey, şiddetin sıradanlaşması.

Aslında biz, doğuştan şiddete aşina bir milletiz. Ne de olsa "eti senin, kemiği benim" diyen bir kültürden geliyoruz. İlk terbiye evde tokatla verilir, okulda öğretmen cetveliyle devam eder, askerde dayak yemeden adam olunmaz.

Türkiye'de son dönemde şiddetin hiç olmadığı kadar artmasının temelinde, birbirine bağlı birçok neden yatıyor. En başta, giderek büyüyen ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik ve gelecek kaygısı, insanların ruh sağlığını zorluyor. Bu da öfke kontrolünü güçleştiriyor, çaresizliği derinleştiriyor. İnsanlar kendi hayatları üzerinde söz hakkı bulamadıkça, şiddeti bir çözüm aracı olarak görmeye başlıyor.

Adalet sistemine duyulan güvenin zayıflaması da çok önemli bir etken. Şiddet uygulayanların çoğu ya ceza almıyor ya da kısa sürede serbest kalıyor. Bu da caydırıcılığı ortadan kaldırıyor. Kadına yönelik şiddette, istismarda, çocuklara karşı suçlarda cezaların yetersizliği failleri cesaretlendiriyor. Bu yüzden sadece failleri değil, asıl bu ortamı mümkün kılan düzeni sorgulamak gerekiyor.

***

Şu son birkaç ay içinde yaşanan şiddet olayları, bize toplumun ne kadar gergin ve öfkeli bir hâl aldığının, nasıl bir çıkmazda olduğunun ve ne ölçüde yozlaştığının kanıtıdır.

Mattia Ahmet Minguzzi'nin hiçbir neden yokken bıçaklanarak öldürülmesi, adaletin yavaş işlemesi ve sanıkların henüz reşit olmaması nedeniyle cezai sorumluluklarının sınırlı sayılması ve indirimli cezalarla yargılanmaları, hepimizi öfkelendirdi. Canilerin güvenlik kamerası görüntülerindeki rahat tavırları ve olay sonrası sergiledikleri umursamaz davranışlar, şiddetin toplumda nasıl sıradanlaştığının çarpıcı bir göstergesi.

Dahası, Mattia'nın ailesinin faillerin yakınları tarafından tehdit edilmesi ise kabul edilemez bir seviyede arsızlık, vicdansızlık ve toplumsal çürümenin açık bir yansımasıdır. Acısını yaşayan bir ailenin taciz edilmesi ve bu pervasızlığın önlenememesi kelimenin tam anlamıyla insanlık dışıdır.

Figen Bezmez'in öz oğlu tarafından bıçaklanarak katledilmesi ise yalnızca bir aile trajedisi değil; aynı zamanda Türk toplumunun ruh hâlinin ve aile içi ilişkilerdeki çöküşün bir yansımasıdır.

Ayşe Tokyaz'ın cinayetinde, dört polisin ve bir güvenlik görevlisinin tutuklanması hepimize pes dedirtti. Olay yerindeki kan izlerinin raporda yer almaması gibi detaylar, adalet sistemine duyulan güveni bir kez daha yerle bir etti. Ayşe'nin ikiz kardeşi, onun defalarca karakola giderek tehdit edildiğini bildirdiğini; ancak koruma kararı alınmadığını, ifade verirken polisin baskısına maruz kaldığını açıkladı. Üstelik fail Cemil Koç'un, 2023 yılında Türkmenistan uyruklu eski sevgilisi Ejegül Ovezova'nın sekizinci kattan düşerek ölmesiyle ilgili olarak da şüpheli konumunda olduğu ortaya çıktı.

Ayşe Tokyaz cinayeti, münferit bir olay değil; Türkiye'de kadınların sistematik şiddet karşısında ne kadar korunmasız bırakıldığının, adalet sistemindeki yapısal sorunların ve cezasızlık kültürünün acı bir kanıtıdır.

Ve Eskişehir'de, 14 yaşındaki milli sporcu