Meşruiyetle Taçlandırılmış Güç

Tarih, eskilerin hikâyeleriyle oyalanmak için değil, ibret almak için vardır. Ne var ki tarihe baktığımızda hayatın hiçbir zaman adil olmadığını görürüz. Güç, daima teraziyi kendi lehine çevirmiş, haklı olan çoğu zaman kayda bile geçmemiştir.

Her dönemde haksızlığa uğrayan insanlar, kaybettikleri bir makamı ya da ellerinden alınan bir hakkı geri almak için hayatlarını feda etmiştir. Fakat sonuç değişmemiş, oyun çoğunlukla güçlüden yana yazılmıştır.

Antonio Meucci'nin hikâyesi bu açıdan çarpıcıdır. Yoksulluk içinde yaşayan bu İtalyan mucit, aslında telefonun gerçek mucidi olmalıydı. 1870'lerin başında cihazını tanıttı; fakat parasızlık yüzünden buluşunu patentleyemedi. Graham Bell ise güçlü bağlantıları ve maddi imkânlarıyla sahneye çıktı. Patent onun adına tescillendi ve tarihe "telefonun mucidi" olarak Bell geçti. Meucci ömrünün sonuna kadar hakkını aradı ama sesi duyulmadı. ABD Kongresi, 2002'de aldığı kararla, onun ölümünden 113 yıl sonra emeğini teslim etti. Ama bu geç gelen karar, hayattayken uğradığı meşruiyet kaybını telafi edemedi.

Maalesef bir şeyin doğru ya da haklı olması tek başına yetmiyor. Hayatta her daim güç ve çıkar ilişkileri devreye giriyor. Meucci ile Bell arasındaki telefon tartışması bunun iyi bir örneğidir. Aslında mesele iki mucidin kavgası değil; gerçeğin mi yoksa güçlü olanın mı kazandığıdır. Ve tarih çoğunlukla güçlü olanın sesini kayda geçirmiştir.

Benzer bir hikâye, Nikola Tesla'nın hayatında da görülür. Bugün radyonun mucidi olarak Marconi bilinir, oysa Tesla aynı prensipleri ondan yıllar önce ortaya koymuş ve patentlerini almıştı. Ama parası ve lobisi olan Marconi Nobel'i kaptı. Zavallı Tesla'nın uğradığı tek haksızlık bu olmadı. Tesla'nın buluşları ve vizyonu, modern elektriğin temelini atmıştı. Ancak maddi gücü ve siyasi bağlantıları olan Thomas Edison, uzun süre onun önüne geçti. Tesla'nın adı gölgede kalırken Edison pratik zekâlı mucit olarak parlatıldı. Bugün Tesla'ya hak ettiği değer verilse de, yaşarken çektiği yoksulluk ve yalnızlık tarihin acı bir ironi olarak kayda geçti.

Keşifler konusunda da tablo aynı. "Amerika'yı Kolomb keşfetti" klişesi dilden dile dolaşır. Oysa Viking kâşif Leif Erikson, 1000'li yıllarda çoktan Amerika kıyılarına ayak basmıştı. Ama tarih, Avrupa'nın siyasi ihtiyaçlarına uygun olduğu için unvanı Kolomb'a yazdı.

Havacılığın öncüleri arasında da haksızlık var. Wright kardeşler "ilk uçuşu yapanlar" olarak tarih kitaplarına girdi. Ama Brezilyalı Alberto Santos-Dumont, Paris semalarında kendi uçağını kalabalıkların gözleri önünde uçurmuştu. ABD'nin teknoloji gücü, sanayi yatırımları ve sonraki yıllarda yapılan yoğun tanıtımlar Wright kardeşler adını küresel hafızaya kazıdı.