İyilik Yetmez, Akıl Gerek
Hani bazen kendi kendimize vicdanımızı okşayan o cümleyi kurarız: "Ben iyi biriyim, kalbim çok temiz." İşte tam da orada başlar mesele. İyi olduğumuz için mi iyilik yapıyoruz, yoksa iyi olduğumuzu kanıtlamak için mi Yoksa belki de öteki dünyada rahat edebilmek için puan mı topluyoruz, kim bilir
Bazıları iyilikle dünyayı değiştirmek istiyor, bazıları sadece kendi iç huzurunu satın almak. Ama ne olursa olsun, insan yaptığı iyiliğin geri dönüşünü istiyor. Bazen teşekkür olarak, bazen iç rahatlığı, bazen de sosyal onay şeklinde... Hiçbir şey beklemiyorum diyen bile aslında içten içe bir şeyler bekliyor.
Ne var ki, iyi niyet her zaman iyi sonuç doğurmuyor. Halk arasında bir söz var ya, "İyilikten maraz doğar" diye. İyilikten maraz doğar mı Ne yazık ki evet... Bu söz, insan doğasının acı ama doğru bir özeti gibi geliyor bana. Çünkü hayat, bu sözü defalarca doğruluyor.
İyilik, sınır konulmadığında suistimale açık hale geliyor. İşin kötüsü, çoğu zaman iyilik yaptığın kişi bir süre sonra duruma alışır, minnet duymaz, sorgulamaz, teşekkür bile etmez. Bir noktadan sonra yaptığın iyilik, senin görevin gibi görülür. Çünkü insanın doğası böyle. Bir şey sürekli verilirse, artık o bir hediye değil, hak gibi algılanır. Ve bir gün o iyilik yapılmadığında, karşındaki sana teşekkür eden değil, senden hesap soran birine dönüşür. İşte tam burada başlar iyilikten doğan maraz.
İnsanlar çıkar odaklıdır, iyiliğe hayran kalır ama fırsat gördüğünde iyiyi sömürür. Günlük hayatta bunu o kadar çok görüyoruz ki... Bu yüzden işyerinde sürekli başkalarına yardım eden kişi terfi edemez, çünkü zaten her şeyi yapıyor diye görülür; kıymeti değil, yükü artar.
İlişkilerde iyilik çoğu zaman zayıflık gibi algılanır. Sürekli affeden, anlayış gösteren taraf zamanla fedakârlık yapmaya mecbur biri gibi görülür ve değersizleşir. Çünkü kendini ezdiren kadın ya da erkek, karşı taraf için artık "saygı duyulan" değil, "yönetilen" olur.
Geçmişe bakınca da durum farklı değil. Devletler, liderler, hatta toplumlar bile iyiliği zayıflık sanıp saldırıya geçmiştir. Sen barış eli uzatırken, karşındaki savaş planı yapar. Çünkü her insan iyiliği aynı şekilde anlamaz. Kimi yardım eli gibi görür, kimi zayıflık.
Tarih, saf iyilerin ezildiği, akıllıların yönettiği, acımasızların ise kazandığı örneklerle doludur. Nice lider, iyiliğinin bedelini ihanete uğrayarak ödemiştir. "Sen de mi Brütüs" sözü işte tam da bunu anlatır. Julius Caesar, Brütüs'ü affeder, yanına alır, korur ama sonunda en büyük darbeyi ondan yer.
Hitler'e zamanında taviz veren liderler savaş çıkmasın istiyordu. Peki sonuç ne oldu Daha büyük bir savaş. İyi niyetin kötülüğü durduracağını sanmak, çocuğa masal okumak gibi bir şeydir. Gerçek dünya acımasızdır ve iyi niyet çoğu zaman işe yaramaz.