İyi hal her şeyi affeder mi

Hayvanlar, özellikle de kedi ve köpekler asırlardır insanların en yakın arkadaşları ve hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Kendilerini sözlü olarak ifade edemeyen bu dostlarımızın haklarını savunmak, insan olarak bizim sorumluluğumuzdur.

Bazı Avrupa ülkeleri, hayvan haklarını anayasal düzeyde korumaktadır. Örneğin, Almanya'da hayvanların korunması anayasada yer alır.

İngiltere'de hayvan hakları ile ilgili oldukça ayrıntılı yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Hayvanlara işkence yapılması, öldürülmesi, ticari amaçla kapasitesi üzerinde üretime zorlanması, hayvan dövüşleri, hayvanlar üzerinde deney yapılması kanunen yasak olup denetimler son derece ciddi bir şekilde yapılmakta, bu konunun muhatapları hem hapis cezası hem de yüksek para cezaları almaktadır.

Hayvan hakları konusunda ileri olan ülkelerden biri de İsviçre'dir. İsviçre'de evcil hayvan sahibi olmanın da belirli kuralları bulunuyor. Örneğin; köpek veya kedi sahibi olmak istediğinizde, karşınıza oldukça detaylı düzenlemeler çıkıyor ve kişinin evcil hayvana bakabilecek yeterlilikte olup olmadığı inceleniyor.

Avusturya'da kanunlara göre hayvanlar insana eş canlılar olarak tanımlanıyor ve onlara bakmak insanların sorumluluğunda. Hayvan haklarını ihlal etmenin sonucunda, yasaya göre hem para hem de hapis cezası alınıyor.

Avrupa'da sokak hayvanlarıyla mücadele ve kısırlaştırma programları 20. yüzyılın ortalarından itibaren başlamıştır. Sokak hayvanlarının yaşam koşulları genellikle zor olduğundan, kısırlaştırma yöntemiyle hayvanların çoğalmasını engellenerek onlara daha iyi yaşam koşulları sağlamak istenmiştir. Sonuç alınmıştır da. Bugün Avrupa'nın birçok ülkesinde sokaklarda hayvan göremezsiniz.

Bu durum bazı çevreler tarafından olumlu bir gelişme olarak görülse de doğanın dengesine aykırı. Doğada her canlının kendine has bir yeri ve önemi vardır. İnsanlar kabul etmeseler de dünyanın tek hâkimi değiller ve doğa ile ne kadar savaşa girerlerse girsinler sonunda kaybetmeye mahkumlar.

Bugün, o sokaklarında kedi ve köpeklerin bulunmadığı Avrupa ülkelerinde; özellikle Fransa ve İngiltere'de, sokaklarda kedi sayısının azalması sebebiyle büyük şehirlerde artan fare popülasyonu büyük bir problem teşkil etmektedir.

Türkiye'de 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'na göre tüm hayvanların eşit haklara sahiptir ve yaşam haklarının korunması gerekmektedir. Ayrıca, hayvanlara yönelik kötü muamele, işkence ve cinsel taciz gibi davranışlar suç olarak kabul edilir ve bu suçlar için hapis cezası öngörülmektedir.

Ancak Türkiye'de hayvan haklarına ilişkin yasa ve maddelerinin yeterince caydırıcı olmadığı; uygulanma ve denetim konusunda birçok eksiklikler ve geliştirilmesi gereken alanlar olduğu aşikârdır.

Medyada sıkça yer alan hayvanlara yönelik şiddet olayları, insanların gaddarlığının bir sınırı olmadığına en güzel kanıttır. Hunharca işlenen hayvan cinayetlerinin yanı sıra, hayvanlara yönelik cinsel istismar ve tecavüz olaylarına artık daha sık rastlıyoruz. Yasak olduğu halde köpek ve horoz dövüşleri halen yapılmakta. Gün geçmiyor ki, barınaklarda yaşamaya çalışan, çoğu terk edilmiş zavallı köpeklere yapılan işkencelere tanık olmayalım. Faytonlara koşulan atlara yapılan işkenceler, zehirli yem verilerek öldürülen hayvanlar, taş atılarak, kaynar su dökülerek veya tekmelenerek kovulan kediler, köpekler ve daha niceleri bize Türkiye'de hayvan hakları ve hayvanlara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor.

İstanbul Küçükçekmece'deki bir sitede yaşayan