Hatasız kul olmaz

İnsanoğlu yüzyıllardır kusursuzluğun peşinde koşuyor. Antik Yunan'da heykeltıraşlar mermeri o kadar incelikle yontarlardı ki, tanrıların insan formundaki kusursuzluğunu yakalamaya çalıştıkları söylenirdi. Yine de yaratıcıya duyulan saygıdan, her eserde mutlaka küçük bir kusur bırakılırdı. Çünkü insan ne kadar yetkin olursa olsun, hiçbir zaman gerçekten kusursuz olamamıştır.

Bu düşünce, yüzyıllar sonra Japonya'da wabi-sabi felsefesiyle başka bir biçim aldı. Bu felsefeye göre çatlamış bir çay kasesi, yepyeni ve parlak bir kâseden daha değerlidir. Çünkü o çatlak zamanın izini taşır. İçinde yaşanmışlık barındırır. Bu geçiciliğin ve kabullenişin sembolüdür. İnsan da böyledir. Çatlaklarıyla, yamalarıyla, eksikleriyle anlam kazanır. Yaşadığı zorluklarla törpülenir, hatalarıyla öğrenir, kırıldıkça olgunlaşır, yıprandıkça bilgeleşir.

***

İnsan ne kadar çok hata yaparsa o kadar büyür. Oysa bize çocukluktan beri tam tersi öğretildi. "Hata yapma, dikkat et, yanlış yaparsan rezil olursun." Gerçekte insanı olgunlaştıran, doğruyu kusursuzca yapmak değil, yanlışı yapıp sonucuyla yüzleşmek, ondan ders çıkarıp öğrenmektir.

Hata yapmak, öğrenmenin en dürüst biçimidir. Çünkü hata, teoriyi pratiğe dönüştürür. Bir şeyin neden işe yaramadığını deneyimlemeden, neyin işe yaradığını anlamak mümkün değildir. Çocuk yürümeyi düşe kalka öğrenir; hiç düşmeden yürüyen bir çocuk yoktur. İnsan da hayat boyunca böyle büyür. Deneye yanıla, bazen acı çekerek ama her defasında biraz daha güçlenerek.

Hata yapmak insanı gerçekle tanıştırır. Mükemmeliyet yanılsamasını kırar. İnsan hata yaptıkça hem kendini hem de etrafını tanır. Sandığı kadar kusursuz olmadığını ama hâlâ devam edebildiğini fark eder. Bu farkındalık, özgüvenin asıl kaynağıdır. Çünkü özgüven, hiç hata yapmamakla değil, hata yaptığında da ayakta kalabileceğini, devam edebileceğini bilmekle başlar.

Hata yapan insan empati kazanır. Çünkü hata, insanı kırılganlaştırır. Kırılganlık ise kibri törpüler. Kendi yanlışıyla yüzleşen biri, başkasını yargılamadan önce iki kez düşünür. Hatalar insanı daha alçakgönüllü, daha anlayışlı yapar.

***

Hiç hata yapmayan insanlar genellikle korkak olur çünkü risk almazlar, yeni şeyler denemezler, güvenli alanlarından çıkmazlar.

Günümüzde gençler başarısızlığı kaybetmek olarak görülüyor. Maalesef genç kuşaklarının hata yapma korkusu yaratıcılığı öldürmekte. Kimse düşmek istemiyor artık, ama düşmeden öğrenmek de imkânsız. Oysa çoğu zaman "başarı" dediğimiz şey, sadece toplumun onayladığı davranış biçimidir. Ne kadar çalıştığından çok, toplum tarafından ne kadar beğenildiğin, kabul gördüğün önemlidir.

***

Tarihte hiçbir buluş, hiçbir sanat eseri, hiçbir yenilik kusursuz bir başlangıçtan doğmadı. Rönesans'ın büyük ustaları bile ilk denemelerinde başarısızdı. Michelangelo, Davut heykelini yapmadan önce iki mermer bloğu kırıp heba etti. Edison ampulü icat edene kadar bin defadan fazla deneme yaptı. "Başarısız olmadım, işe yaramayan bin yolu buldum" dediğinde aslında bir dönemin düşünme biçimini değiştirdi.

Einstein gençliğinde matematikte başarısız sayıldı, öğretmenleri onun pek bir geleceği olmayacağını düşündü. Beethoven duyma yetisini kaybettiğinde herkes onun müziğinin bittiğini sandı, oysa en büyük eserlerinden bazılarını o sessizlik döneminde besteledi.