Her gün yeni bir kadın cinayeti haberiyle uyanıyoruz. Kimisi sokak ortasında, kimisi evinde, kimisi iş çıkışında… Artık kadınların ölümü o kadar sıradanlaştı ki haber bültenlerinde trafik kazaları gibi arka arkaya veriliyor.
Oysa her biri yok edilen bir hayat, susturulan bir ses, yasa boğulan bir aile demek. Bununla da kalmıyor, bu cinayetlerin ardından gelen yargı kararları geride kalanları daha da paramparça ediyor. Çoğu zaman suçu işleyen erkeklere bir bahane bulunup suçları hafifletiliyor ve gerçekte hak ettikleri cezayı almadan kurtuluyorlar. İşte tam da bu yüzden kadın cinayetleri bitmiyor.
Kadın cinayetleri hakkında yazdığım her yazıda ayrı bir isim vermek artık çok zoruma gitse de suçlulara hak ettikleri cezalar verilene kadar, kadınları korumak için gerekli önlemler alınana kadar aynı şeyleri tekrar tekrar yazacağım.
Yüreğimizi yakan son olay Ceyda Yüksel'in davası. Genç bir kadın, bir erkeğin cinsel ilişki talebine "hayır" dediği için öldürüldü. Mahkeme, failin "elem ve öfke" yaşadığını gerekçe göstererek müebbet hapis cezasını 18 yıla indirdi. Yargıtay da bu kararı onadı. Yani bu ülkede bir erkeği reddetmek bir kadının ölüm fermanı olabiliyor. Üstelik bu, hukuk eliyle meşrulaştırılıyor.
İşin en çarpıcı yanı kadın "evet" dese kötü kadın damgası yiyor, "hayır" dediğinde ise bu, öldürülmesi için gerekçe sayılıyor. Yani kadın hangi kapıdan girse, sonunda yine suçlanan, aşağılanan, cezalandırılan oluyor. Bu tam anlamıyla ikiyüzlülük.
Bu ikiyüzlülüğü besleyen şey sadece sokaktaki erkek değil; ona gereken cezayı vermeyenler, medyada suçu meşrulaştıran dil, siyasette "kadın erkek eşit değildir" diyen anlayış, bunları normal kabul edenler… Bu düzen, kadınlara sadece tek bir rol biçiyor: itaat eden, sorgulamayan, erkeğin istediği yerde duran. Bunun dışında kalan her kadın potansiyel kurban gibi görülüyor. Erkek zulmü dediğimiz şey işte tam da bu. Hayatın her alanında kadınlara sıkıştırılan, nefes aldırmayan bir kuşatma.
Kadın cinayetlerinin bitmemesinin nedeni ne tek bir fail ne de tek bir dava. Sorun, kadını hâlâ eşit yurttaş görmeyen bir zihniyetin toplumun her alanına sinmiş olması. Yargının, siyasetin, medyanın ve günlük hayatın dilinde bu anlayış sürdükçe, isimler değişecek ama haberler değişmeyecek.
Suça Ortak Olmak
Hayat, her gün karşımıza çıkan zorluklarla örülü bir yolculuk. Bazen sorunlar o kadar büyük oluyor ki görmezden gelmeyi, elimizi taşın altına sokmamayı, sadece uzak durmayı tercih ediyoruz. Oysa gözlerimizi kapatarak ya da ellerimizi çekerek bir çözüm bulamayız. Bir sorunun çözülmesine yardımcı olmak yerine ona kayıtsız kalmak da o sorunun parçası olmayı kabul etmek demektir.
Diğer bir değişle haksızlık karşısında sessiz kalmak, o haksızlığın sürmesine katkıda bulunmaktır. Dolayısıyla eylemsizlik de bir eylemdir; sonuçlarına katlanacağımız bir konuda çekimser kalmak diye bir şey yoktur. Bazen hiçbir şey yapmamak çok şey yapmaktır ve sessizlik, en güçlü taraf seçmedir.