Eğitim yalnızca bilgi aktarmak değildir; insanın dünyayı anlamlandırma biçimidir. Düşünmeyi, sorgulamayı ve anlamlandırmayı öğretir. İnsan, doğayla, toplumla ve kendisiyle ilişki kurmayı böyle öğrenir.
Tarihteki en eski eğitim biçimi aile ve kabile içindeydi. İnsan, doğayı taklit ederek öğrenirdi. Ateşi kim yakarsa o öğretmendi. Sonra tarım başladı, mülkiyet kavramı ortaya çıktı, toplum sınıflara ayrıldı. İşte o zaman eğitim bir güç aracına dönüştü.
Okul diyebileceğimiz bilinen ilk kurumlar, Mısır'da tapınaklarda ve saraylarda kâtip yetiştirmek için kuruldu. Mezopotamya'daki Sümerler, edubba adını verdikleri çivi yazısı okullarını açtılar. Bu kurumların amacı, yönetici sınıfa hizmet edecek, hesap bilen, fakat sisteme karşı gelmeyecek, düzeni bozmayacak, itaatkâr bireyler yetiştirmekti. Yani eğitim, en başından beri hem bilgi hem kontrol aracıydı.
***
Kitlesel eğitim sanayi devrimiyle yaygınlaştı. Devletlerin hedefi özgür düşünen birey değil, düzeni aksatmayan vatandaş üretmekti. Aynı müfredatın milyonlarca çocuğa okutulması bu yüzden tercih edildi.
Ama çağ değişti ve bilgiye erişim çok kolay. Artık farkı yaratan yaratıcı düşünceyle bilgiyi nasıl yorumladığın. Oysa çocukları tek bir kalıba sokmak hem bireysel gelişimi hem de yaratıcılığı köreltiyor. Sonuç olarak, mevcut eğitim sistemleri, bugünün toplum beklentilerini karşılamıyor.
Çocukları kim eğitmeli sorusuna gelince… Eğer amaç onları düşünmeyi, sorgulamayı ve kendilerini tanımayı öğretmekse ne sadece okul ne sadece aile yeterlidir. Okullar yöntem ve çalışma disiplinini öğretir, aile ise çocuğun ihtiyaç duyduğu güveni ve duyguyu ona sağlar gerekli insani değerleri aşılar. Ama çocuk neye inanacağını değil, nasıl düşüneceğini öğrendiğinde gerçekten eğitim almış sayılır.
Bugün pek çok okul hâlâ ezberi ödüllendiriyor. Oysa mesele bilginin peşinden koşmak değil, o bilgiyle ne yapılacağını bilmektir.
***
Bütün çocukları aynı eğitime tabi tutmak mantıklı değildir. İnsan fabrikadan çıkan bir ürün değil ki hepsine aynı işlem uygulanabilsin. Her çocuğun zekâ biçimi, ilgisi, öğrenme hızı farklıdır. Fakat eğitim sistemleri yüzyıllardır bu farklılıkları görmezden gelip standart insan üretmeye çalışıyor. Aynı yaşta, aynı sınıfta, aynı müfredatla, aynı sınavla…
Maalesef eşitlikle tekdüzeliği karıştırıyoruz. Herkese eşit fırsat vermek, herkesi aynı hale getirmek değildir. Eğitim, çocukları birbirine benzetmek için değil, her birini kendi potansiyeline yönlendirmek için var olmalı.
Önce şunu kabul etmemiz gerekiyor, eğitim sistemi "bozuk" değil, zaten böyle tasarlandı. Ama artık işlevini yitirdi. Her çocuk aynı yaşta aynı şeyi öğrenmek zorunda değil. Teknoloji ilerlemeyi bireysel olarak izlemeyi ve rehberlik etmeyi mümkün kılıyor. Öğretmen bilgiyi robot gibi anlatan biri değil, her öğrencinin ilerlemesini izleyip yönlendiren bir rehber olmalıdır.
Eğitim ezber değildir; üretmektir, neden diye sormaktır, sorun çözmektir, yeni bir şey tasarlamaktır, toplumsal meseleleri tartışmaktır. Bunlar hayatın provasıdır.
Dersler birbirinden kopuk algılanmamalıdır. Matematik sadece sayı, edebiyat sadece kelime değildir. Bilgiler birbirine bağlandığında anlamlanır, düşünme gücü artar.