Biz Diyebilmek

Ünlü tarihçi Arnold Toynbee, "Medeniyetler, karşılaştıkları zorluklara verdikleri toplu tepkilerle ya yükselir ya da yok olurlar," der. Yani mesele sadece kriz değil, krize birlikte nasıl cevap verdiğimizdir. Birlik olmak, sadece aynı fikirde olmak değil, aynı hedefte kenetlenebilmektir.

Tarih boyunca halklar, krallar, filozoflar, işçiler... Ne zaman birlikte hareket ettiyse, dünya dönmeye biraz daha değerli hale geldi. Fransız Devrimi, birlik olmasaydı sadece üç kelimeden ibaretti: Liberte, egalite, fraternite. Ama o üç kelime, bir halkın birlikte haykırışıyla tarih yazdı.

Sosyolog Emile Durkheim, "Toplum, bireylerin toplamından fazlasıdır," derken, aslında bize görünmeyeni anlatıyordu: Birlikteyken bir enerji doğar, tek tek sahip olamayacağımız bir güç. O güç, çocuklarımızın daha güvenli bir sokakta büyümesini sağlar, yaşlıların yalnızlığını unutturur, hayvanlara uzanan merhametli eller olur.

Psikolojiye gelirsek... Alfred Adler şöyle der: "Bir insanın ruhsal sağlığı, diğer insanlarla ne ölçüde iş birliği yapabildiğiyle doğru orantılıdır." Yani insan, insanla iyileşir. Paylaştıkça azalmaz, çoğalır.

Birlik duygusu sadece bizi bir arada tutmaz, aynı zamanda bizi insan kılar. Çünkü felsefeci Martin Buber'in dediği gibi, "Ben, ancak 'Sen' üzerinden var olabilirim." Kendimizi, başkalarıyla olan ilişkilerimizde tanırız.

Ama birlik demek, körü körüne aynı olmak demek değildir. Aksine, farklılıklarımızla bir arada durabilmeyi öğrenmektir. Hannah Arendt'in şu sözü kulağımıza küpe olmalı: "Çoğulluk, insanlığın temelidir." Birbirimizin aynısı değiliz; ama aynı gökyüzüne bakan farklı ruhlarız.

Bugün dünyada yaşanan savaşlar, yoksulluklar, toplumsal çöküşler bize ne söylüyor biliyor musun Biz, hâlâ birlikte hareket etmenin kıymetini tam olarak anlayamadık. Hâlâ "ben" diyoruz, "biz" demek zor geldiğinde. Hâlâ bölünüyor, kutuplaşıyor, yabancılaşıyoruz. Oysa birlikte olmak, zayıflık değil; en büyük cesarettir. Kendi duvarlarını yıkıp yanındakine yer açmaktır.