Çocukluğumun mutlu günlerini düşündüğümde anneannemin sobalı evi gelir aklıma. Herkes sıcak olduğu için o tek odada toplanırdı. Beraber sohbet edilir, beraber yemek yenir, beraber çay içilirdi. Kış akşamları sobanın üstünde kestane pişer, sabah kahvaltısında ekmek ya da simit ısıtılırdı. Gündüzleri radyo açık olurdu. "Arkası Yarın" diye bir program vardı. Bugünün dizilerinin radyoya uyarlanmış hali denilebilir. Hep beraber dinlerdik. Çok heyecanlı olurdu.
O dönem birçok aile böyleydi. Türk ailesi denince akla herkesin aynı odada olduğu evler gelirdi. Çocuk ödevini yaparken annesi örgü örerdi. Baba gazetesini okur, dede aynı hikâyeyi bir kez daha anlatırdı. Küçük kardeş elindeki trenle oynardı. Hayat paylaşılırdı. Büyükler günün haberlerini anlatır, çocuklar okulda yaşadıklarını paylaşırdı. Suskunluk bile ortaktı. Yüz yüze temas vardı. Aynı mekânda kurulan bir bağ ile ortak anılar oluşurdu. İnsanlar birbirinin ruh hâline ayak uydurur, beraber sakinleşir ya da canlanırdı.
Bizim yaşadığımız ev ise kaloriferliydi. Yine yemekler birlikte yenir, televizyon beraber izlenirdi ama ısı her yere eşit dağıldığı için sonunda herkes kendi odasına çekilebiliyordu. Sobanın etrafındaki o zorunlu birliktelik yoktu. Aynı evin içinde, farklı odalarda yaşamak mümkündü. Yani konfor daha fazlaydı, ancak birlikte olma zorunluluğu yoktu.
***
Önceleri evlerin salonlarında genelde tek bir televizyon vardı. Akşam haberleri birlikte izlenir, diziler ve filmler beraber yorumlanır, heyecanlar paylaşılırdı. Hatta yayın kapanışında ekrana İstiklal Marşı geldiğinde kardeşimle ben ayağa kalkar, hazırolda dururduk.
Zamanla televizyon yaygınlaştı. Programlar ve kanallar arttıkça evlerdeki televizyon sayısı da çoğaldı. Neredeyse her odaya bir televizyon girdi. Aynı evin içinde farklı kanallar, farklı dünyalar oluştu. Baba haber izlerken çocuk çizgi filme geçti, anne dizisini açtı. Artık aynı anda aynı şeye bakılmıyordu. Aynı evde yaşanıyor, ancak aynı hayat paylaşılmıyordu.
Asıl kırılma cep telefonlarıyla oldu. Artık ayrışma sadece mekânsal değil, zihinsel. Telefonlar, tabletler, kulaklıklar derken odaya bile gerek kalmadı. Aynı koltukta yan yana oturan insanlar birbirinden kopuk hale geldi. Aynı masada oturuyorlar fakat farklı ekranlara bakıyorlar. Ortak bir sessizliği değil, kendi içlerine kapandıkları bir yalnızlığı paylaşıyorlar. Herkes kendi ekranının, kendi algoritmasının sunduğu hayatın içinde. Aile üyeleri birbirinin yüzüne değil, ekranına bakıyor. Konuşmak zor geliyor, yazmak tercih ediliyor.
***
Çünkü yüz yüze iletişim emek istiyor. Konuşmak, karşılık gerektiriyor. Dinlemek sabır istiyor. Oysa ekranda bunlara gerek yok. Hoşuna gitmeyeni geçiyorsun. Canını sıkanı kapatıyorsun. Karşındakinin duygusunu taşımak zorunda kalmıyorsun. Bu yüzden konuşmak zahmetli geliyor, onun yerine kısa mesajlar yazmak tercih ediliyor. Dinlemek zor, kaydırmak basit hâle geliyor.
Modern dünya bireyi merkeze alırken aileyi istemsizce geri plana itti. Oysa aile sadece duygusal bir birlik değil, aynı zamanda güçlü bir sosyal bağlanma alanıdır.

6