Ahlaki çöküşü normalleştiren diziler

Ekonomik krizin derinleştiği bu dönemde, halkın büyük bir kısmı için yaşamın her alanında kemer sıkma politikalarını uygulamak bir zorunluluk oldu. Özellikle eğlence ve sosyal etkinlikler gibi ihtiyaçlar, insanların bütçelerinin yetmediği alanlar haline gelmiş durumda.
Bu durum, televizyonun bir kez daha en popüler vakit geçirme aracı olmasının sebebi çünkü sinema, tiyatro gibi kültürel etkinlikler ya da dışarıda yemek yeme gibi sosyal aktiviteler birçok kişi için artık lüks sayılıyor.

Sonuç olarak, büyük bir çoğunluk gününün kalanını televizyon önünde geçirmekte. Programlara ve dizilere şöyle bir göz atarsanız, değer yargıları olan, saygının ve ahlakın önemsendiği eski Türkiye'den eser olmadığını rahatlıkla görürsünüz.

Aldatma, dolandırıcılık, yalan, entrika, şiddet olmayan dizi ya da program bulmak artık çok zor. Her gün defalarca izlenen bu dizi ve programlar da insanların değer yargılarını yeniden şekillendirirken, ülkemizde zaten önemli bir sorun olan ahlaki çöküşe de büyük bir katkı sağlıyor.

Örneğin, "Deha" adlı dizide nasıl kara para aklanacağı öğretiliyor. Yeni başlayan "Kalpazan" dizisinde kalpazanlık ve yasa dışı para basma gibi suç unsurları, ana karakterler aracılığıyla mecbur kalınırsa yapılabilir gibi gösteriliyor. Bu tür dizilerle özellikle gençlerin bilinçaltına, yasa dışı eylemlerin kabul edilebilir olduğu fikri yerleştiriliyor.

Benzer şekilde, "Kızıl Goncalar" dizisinde, din kisvesi altında insanları nasıl sömürebileceğine dair mesajlar verilirken, bu tür istismarların meşrulaştırıldığı bir dünya yaratılıyor. "Gizli Bahçe" adlı dizide ise eskortluk gibi illegal yollarla para kazanma yolları normalleştiriliyor.

Yine, "Kızılcık Şerbeti", eski "Dallas" dizisinin karmaşık ilişkilerini aratmayacak şekilde, kimin kiminle birlikte olduğu belirsiz bir kaos yaratıyor ve izleyicilere sadakatsizlik ve ahlaki karışıklık normalmiş gibi sunuluyor.

Mafya dizileri de gençler üzerinde büyük etkiye sahip. Bu tür diziler, mafya yaşamını cazip hale getirerek, suç dünyasına ve silahlara olan ilgiyi artırıyor. Genç beyinlerde mafya olmanın çok da kötü bir şey olmadığı fikri yerleştiriliyor. Yani, suç, ihanet ve yasa dışı yollar, televizyon dizileriyle normalleştiriliyor ve toplumsal çöküş hızlandırılıyor.

Ancak, yasaklama ya da sansür buna bir çözüm değil ve bu gibi önlemler çoğu zaman ters tepebilir. Bu tür dizilerin toplumsal değerler üzerindeki olumsuz etkilerini tamamen ortadan kaldırmak da kolay değil, çünkü sorun tek başına televizyon içeriklerinden kaynaklanmıyor.

Bu diziler aynı zamanda günümüz toplumunun bir yansıması niteliğinde. İzleyici, gördüğü senaryoları kendi gerçekliğiyle bağdaştırdığı için bu diziler yüksek reyting alıyor. Toplumda yaşanan yozlaşmanın bir kısmı zaten bu içeriklerde yansıtılıyor ve dolayısıyla izleyici, bu hikayelere büyük ilgi gösteriyor.

Dizileri sansürlemek veya yasaklamak yerine, öncelikle de bu tür dizilerin normalleşmesine neden olan koşullar ortadan kaldırılmalı. İçeriklerin yanında, bu içeriklerin izleyiciye sağlıklı bir şekilde nasıl sunulacağı çok önemli.
Bilinçsizce yayılan olumsuz mesajlar yerine, topluma fayda sağlayacak içeriklerin üretimi neden teşvik edilmiyor