8 Mart, kadınların sessiz çığlığı

Mart ayı, Türkiye için önemli günlerle dolu. 1 Mart 1912 Türk Hava Kuvvetleri'nin kuruluşu, 3 Mart 1924 hilafetin kaldırılışı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 12 Mart İstiklal Marşı'nın kabulü ve 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü (1915).

Ülkemiz için hilafetin kaldırılması, çok önemlidir. 1924 yılında hilafetin kaldırılmasıyla, Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki Türkiye laik ve modern bir ulus-devlet olma yolunda bir adım atmıştır. Bu adım, devletin dini kurum ve uygulamalardan ayrılmasını sağlamış ve Türkiye'nin batılılaşma ve modernleşme sürecinin önemli bir parçası olmuştur. Ayrıca 3 Mart 1926 Millî Eğitim Bakanlığı'nın da kuruluş günüdür.

Arkasından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü geliyor. 8 Mart, Amerika'da çalışan kadınların düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek; ayrıca erkeklerle eşit haklara sahip olabilmek için verdikleri savaşın temsilî başlangıcı olarak kabul edilir ve bu yüzden kutlanır.

Sadece ülkemizde değil tüm dünyada kadınların eşit haklara sahip olabilmesi için farkındalık yaratmak amacıyla önemli bir gün olarak kabul edilir. Aynı zamanda, kadına yönelik şiddet, eşitsiz iş imkanları ve cinsiyet ayrımcılığı gibi hâlâ devam eden sorunlara dikkat çekmek için bir fırsattır.

8 Mart, Türk kadınlarının hem kazanımlarını kutlamak hem de toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadeleyi sürdürme kararlılığını ifade etmek açısından büyük bir önem taşır.

Türk toplumu özünde anaerkil bir toplumdur ve kadınları eski Türk devletlerinden beri sosyal hayatta, mirasta, devlet yönetiminde özellikle de aile hayatında hak ve söz sahibi olmuşlardır.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında ise kadınlar bu haklarının çoğunu kaybetmiş, birçok sosyal, kültürel ve siyasi haktan mahrum kalmışlardır. Öyle ki, nüfus sayımlarında sadece erkekler ve büyükbaş hayvanlar sayılıp kayıt altına alınmış, kadınlar bu sayıma dahil edilmemiştir.

Ancak o yıllarda dünyadaki diğer ülkelerde de durum pek farklı değildi. 19'uncu yüzyılın ikinci yarısı ve 20'nci yüz yılın başları itibariyle başta İngiltere, Amerika, Almanya olmak üzere birçok ülkede kadın hakları konusunda yoğun kampanyalar ve kadınların seçme hakkı mücadelesi başlamıştır.


Ülkemizde 1926 da kabul edilen 'Medeni Kanun'la kadın ve erkek yasalar önünde eşit hale gelmiş ve tek kadınla evlilik esası getirilmiştir. Daha sonra da 1934 yılında Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.

Çoğu batı ülkesinde büyük mücadelelerden sonra kazanılan siyasal haklar, Türkiye'de çok daha önce Atatürk tarafından Türk kadınlarına verilmiştir.

Kadınlar seçme ve seçilme haklarına Fransa'da 1944, İtalya'da 1945, Yunanistan'da 1949, İsviçre'de 1971 yılında kavuşmuştur.

Türkiye'de siyasal haklarını kazanmasının üzerinden uzun yıllar geçmiş? olmasına rağmen kadınlar, siyasette olması gereken etkinliği gösterememişlerdir.

Ülkemizde okuma yazma bilmeyen kadınların sayısı halen önemli bir sorun teşkil etmektedir. Türkiye'de bugün yaklaşık 2,8 milyon kadın okuma yazma bilmiyor ve 3 milyon kadın herhangi bir diploma sahibi değil.


Türkiye'de kadınların çalışma hayatına katılımı da önemli sorunlar içermektedir. İngiliz dergisi The Economist'e göre Türkiye, çalışma hayatında kadın erkek eşitliği konusunda, 29 OECD (Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü) ülkesi içinde sondan üçüncü sırada yer almaktadır.
Kadınların toplumsal ve ekonomik hayatta daha aktif rol alması, toplumun gelişip kalkınması açısından büyük bir önem taşımaktadır. Gelişmiş, eğitimli bir topluma sahip olmak için Türkiye'nin bir an önce kadınların eğitimine daha fazla yatırım yapması ve okuma yazma seferberliklerini artırması gerekmektedir.

Maalesef, diğer birçok ülkeden çok önde başladığımız bu yolda fazla ileri gidemediğimiz aşikâr. Bugün ülkemizin diğer ülkeleri geride bıraktığı tek konu 'kadın cinayetleri'. Haksız yere öldürülen, dövülen kadınlar; çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları; yok yere giden canlar, ülkemizin kanayan yarasıdır.