Başarı saplantılı ebeveynlik

Sadece ölçülebilen, sayılarla ifade edilebilen şeylerin değerli olduğu bir dünyada, çocuklara atfedilen değer de sayılara göre belirleniyor. Sayılarla, yani lise ve üniversite sınavlarında elde edilen sonuçlarla. Dört yanlışın sadece bir doğruyu değil bazen bir hayatı alıp götürdüğü, sınav sonuçlarına göre değer atfedilen çocuklar. Çocuk olmaya fırsat bulamayan, sınavların, etütlerin, kursların arasında kaybolup giden çocuklarımız.

Kendisi üniversite okuyamamış yahut hayalindeki mesleğe ulaşamamış ebeveynlerin ve yaşamı sadece bir yarış parkuru gibi gören ailelerin gerçekçi olmayan beklentilerinin ve tatmin arayışlarının kurbanı olan çocuklar. Yaşamının en güzel yılları, yaşamının hiçbir döneminde kullanmayacağı bilgileri ezberlemekle çarçur edilen çocuklar. Nurettin Topçu'nun ifadesiyle fende ve matematikte birinci, yaşamda sonuncu çocuklar.

İlgi ve yeteneklerinin, istek ve beklentilerinin farkında olmayan, kalıpların, etiketlerin ve sayıların gölgesinde kaybolup giden çocuklar. İstemedikleri üniversitelerde veya bölümlerde okumaya zorlanan, iş doyumları hep düşük kalacak ve yeteneklerine uygun olmayan mesleklere prangalanmış çocuklar. Yaşayamadıkları çocukluk sevincinin ve neşesinin özlemiyle asla büyümeyecek, bir yanı hep yarım kalacak çocuklar.

Başarı saplantılı ebeveynlik; çocukların başarı beklentisiyle ebeveynleri tarafından zorlandığı ve baskı uygulanan ebeveynlik biçimi şeklinde tanımlanabilir. Bu ebeveynlik stilinde çocuktan temel beklenti akademik veya sanatsal başarıdır. Bu beklenti doğrultusunda ebeveynler çocuklarına yatırım yaparlar ve çocuklarını sürekli kontrol ve takip ederler.

Ülkemizde bu durumun hangi boyutlara ulaştığını göstermesi açısından bir örnek vereyim. Şu an İstanbul'da bazı özel okullar, ilkokul kademesindeki öğrenciler için 600-800 bin lira aralığında ücret talep ediyorlar. Her mahallede, her meydanda, adım başı açılmış olan kurs veya etüt merkezleri de bu talebin başka bir tezahürü. Üstelik "müşteri" sıkıntısı da çekmiyorlar. Müşteri kelimesini özellikle kullandım, çünkü tüketim toplumunda, insanların en değerli vasfı "müşteri" olmalarıdır.

Bir anne babanın çocuğu için iyi bir kariyer ve yüksek yaşam standartları hayal etmesinden daha doğal bir şey yok. Eleştirdiğim şey, bunların bir saplantıya dönüştürülerek çocuğun ruh sağlığına, gelişimine ve yaşam doyumuna zarar verilmesi.