Vergisiz infaz

Döviz kazançlarına yönelik vergilendirme mekanizması, teknik olarak doğru kurgulanıp etkin biçimde uygulandığında, yalnızca finansal piyasaların istikrarını sağlamakla kalmaz; aynı zamanda makroekonomik dengeyi ve sosyal adaleti güçlendiren çok yönlü bir dönüşüm başlatır. Öncelikle, döviz kazancı üzerindeki verginin devreye alınması, spekülatif amaçla döviz alımının cazibesini azaltacak; böylece piyasada kısa vadeli ve yapay döviz talebine dayalı işlemler gerileyecektir. Bu durum, kur üzerinde oluşan ani baskıları hafifleterek döviz piyasasında daha öngörülebilir ve dengeli bir yapı kurulmasını sağlar. Ceteris paribus, kur dalgalanmalarının azalmasıyla birlikte, döviz geçişkenliğinden kaynaklanan maliyet enflasyonu da zayıflayacak; özellikle enerji, ara malı ve ithal girdilere dayalı fiyat artışları sınırlanarak enflasyon baskısı hafifleyecektir. Enflasyondaki bu gevşeme, Merkez Bankası'nın faiz politikalarında daha esnek ve rasyonel kararlar alabilmesini sağlayacak; kur riskine bağlı faiz primlerinin düşmesiyle birlikte, genel faiz seviyesi normalleşme eğilimine girecektir. Kısacası, vergisiz kur kazancı bugünkü haliyle adeta "pasta yiyip kilo almamak" gibi bir lüks sunarken; doğru kurgulanmış vergiyle bu tatlı rüyanın sona erme ihtimali masaya geliyor.


YOL HARİTASI

Vergilendirme mekanizmalarının etkili işlemesi, yalnızca siyasi iradeye bağlı değildir; aynı zamanda hukuki, teknik ve kurumsal altyapının bütüncül biçimde tasarlanmasını da gerektirir. Döviz kazançlarına yönelik bir vergi uygulamasının başarılı olabilmesi için öncelikle kapsam net biçimde tanımlanmalıdır. Spot işlemler, vadeli kontratlar, türev ürünler ve spekülasyon amaçlı işlemler ile riskten korunma amaçlı işlemler birbirinden ayrıştırılmalıdır.

Küçük tasarruf sahiplerinin enflasyona karşı korunma reflekslerini cezalandırmamak adına işlem büyüklüğüne göre kademeli tarife sistemi benimsenmeli; düşük eşikler belirlenerek adil bir yapı oluşturulmalıdır. Verginin etkin tahsili için bankalar ve ödeme kuruluşları üzerinden kaynakta kesinti (stopaj) yöntemi uygulanmalı; böylece hem kayıt dışılık önlenmeli hem de vergi uyumu artırılmalıdır.

Bu yapının işleyebilmesi için Merkez Bankası, BDDK, Maliye Bakanlığı ve SPK gibi kurumlar arasında güçlü bir eşgüdüm sağlanmalı; yapay zekâ destekli izleme sistemleri ile olağandışı döviz hareketleri anlık olarak takip edilmelidir. Vergi kaçırma amacıyla kurulabilecek karmaşık finansal yapılar, ilişkili taraf denetimleri, raporlama zorunlulukları ve teknik denetim araçlarıyla engellenmelidir.

Uygulamanın toplumsal kabulünü artırmak için ise geçiş süreci kademeli olarak planlanmalı; kamuoyuna açık ve doğru iletişimle bu düzenlemenin cezalandırma değil, istikrar ve mali adalet sağlama aracı olduğu net biçimde anlatılmalıdır. Döviz kazançlarına yönelik vergi düzenlemesi yalnızca spekülatif faaliyetleri caydıran bir önlem değil; aynı zamanda TL'nin itibarını güçlendiren, mali sistemi istikrara kavuşturan ve ekonomik adaleti pekiştiren stratejik bir politika aracına dönüşebilir.