Nikotin Ayak İzi Vergisi: No smoking, yes taxing

Türkiye'de sigara tüketimi artık bireysel bir tercih alanının çok ötesine geçmiş, adeta toplumsal bir "kendine zarar verme ekonomisi" inşa etmiş durumda. Sağlık Bakanı'nın "Toplumun üçte biri sigara kullanıyor" açıklaması, aslında hepimizin bildiği ama yüksek sesle söylemekten kaçındığı gerçeği yeniden hatırlatıyor. Bir anlamda biz sigaraya değil, sigara bize bağımlı hâle gelmiş. Karbon emisyonlarının çevreye bıraktığı tahribat "karbon ayak izi" ile ölçülüyor ve ona göre politikalar şekilleniyorsa, nikotinin topluma bıraktığı iz de benzer bir ciddiyetle değerlendirilmelidir. Çünkü bir kişinin sigara yakması, yalnızca kendi ciğerini değil; kendi ev ekonomisini, SGK'nın bütçesini, acil servislerin sabrını, kamusal harcama kalemlerini ve iş gücü verimliliğini de aynı anda tüketiyor. Hatta uzun vadede çocukların geleceğine bile küçük bir "borç notu" bırakıyor. Yani bir sigara sadece yanmıyor; verimlilikten refaha, sağlıktan ekonomiye kadar pek çok alanda toplumsal kaynakları da sessizce yakıyor.

Bu nedenle nikotin kullanımının toplumsal izini, tıpkı karbon emisyonunda olduğu gibi ölçmek, fiyatlamak ve davranış değişikliği yaratacak bir çerçeveye oturtmak artık kaçınılmaz. Dünya Bankası'nın kapsamlı analizleri, tütün kullanımının küresel maliyetinin 1,4 trilyon doları aştığını, her yıl 7 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor. UICC ve BMJ/Tobacco Control verileri ise sigara tüketiminin özellikle düşük gelirli ve genç gruplarda yoğunlaştığını, bu kesimlerin fiyat artışlarına en duyarlı nüfus olduğunu gösteriyor. Kısacası tütün tüketimi, "isteyen içer" düzeyinde masum bir kişisel alışkanlık değil; düşük gelirliyi daha çok vuran, gençliği daha erken yakalayan, devleti daha fazla zorlayan çok katmanlı bir toplumsal yükü temsil ediyor.

İÇİYORSAK Bİ SEBEBİ VAR!

Sigara tüketimini anlamak için tütün kullanımının arkasındaki davranışsal ve sosyoekonomik motivasyonlara bakmak gerekiyor. Bilimsel araştırmalar, nikotinin dopamin düzeyini hızlı ve güçlü biçimde etkileyen nörobiyolojik bir madde olduğunu ve bu nedenle yüksek bağımlılık yarattığını ortaya koyuyor. Bu yüzden sigara içen birey çoğu zaman "keyif aldığı için" değil, bağımlılığın kimyasal baskısı nedeniyle içiyor.

Ama bizde bazen yakılan şey sigara değil, taşınamayan bir anın ağırlığıdır. İş yükü, stres, ekonomik belirsizlik, sosyal uyum kaygısı ve iş yerlerinde yerleşmiş "sigara molası kültürü" bu davranışı pekiştiriyor. Sosyoekonomik dezavantaj da bağımlılığı daha derin bir döngüye dönüştürüyor; zira düşük gelirli birçok kişi sigarayı ucuz ve erişilebilir bir "rahatlama aracı" olarak görüyor. Biliyoruz ki her nefesin ardında görmediğimiz bir hikâye, söylemediğimiz bir sebep vardır. Dolayısıyla sigara içme davranışı bireysel tercihten çok, toplumsal koşulların ve ekonomik kırılganlıkların şekillendirdiği karmaşık bir bağımlılık örüntüsünü simgeliyor. Çünkü kimi nefesler alışkanlıktan değil, hayata tutunmanın başka yolunu bilmediğimizden çekiliyor. Zira tüm bu dramatik gerçekliklere rağmen sokakta, durakta, parkta tüten her sigara, sadece kişisel bir sığınak değil, hep birlikte soluduğumuz huzurun ve şehir refahının da sessizce tükenişidir. Bu nedenle tütünle mücadelede yalnızca fiyat artırımı ya da yasaklama gibi tek boyutlu yöntemler yeterli değil; hem ekonomik sinyalleri hem de davranışsal destek mekanizmalarını birlikte devreye sokan, bağımlının elinden tutarken toplumsal şartları da dönüştüren bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç var.

NİKOTİN AYAK İZİ VERGİSİ

Türkiye'nin mevcut tütün vergisi yapısının temel sorunu, ÖTV'nin sadece paket fiyatı üzerinden belirlenmesidir. Bu durum tütün endüstrisine geniş bir manevra alanı açmış; özellikle düşük gelirli grupları hedefleyen, ucuz ama yüksek nikotinli ürünler hızla yaygınlaşmıştır. Isıtılmış tütün, aromalı nargile ve elektronik nikotin ürünleri gibi yeni türler de vergisel boşluklardan yararlanarak denetimsiz biçimde büyüyor. Mevcut sistem ürünler arasındaki zararlılık ve bağımlılık farklarını gözetmediği için tüketim azalmak yerine yalnızca biçim değiştirerek devam eder hale gelmiş durumda. Bu tablo, sadece paket fiyatını yükselten klasik vergi yaklaşımının yeterli olmadığını; bağımlılık potansiyelini doğrudan hedefleyen yeni bir vergilendirme modeline ihtiyaç olduğunu açıkça gösteriyor. "Nikotin Ayak İzi Vergisi", sigara içen bireyi cezalandırmak yerine, zararın gerçek büyüklüğünü fiyatla ilişkilendirerek bağımlılıktan çıkış için güçlü bir ekonomik sinyal üretebilir. Türkiye açısından kritik soru, bu tür bir verginin kaçakçılığı artırıp artırmayacağı. Dünya Bankası ve Dünya Gümrük Örgütü, kaçakçılığın temel nedeninin "yüksek vergi" değil, "zayıf denetim ve takip sistemi" olduğunu yıllardır söylüyor. Türkiye'nin geçmişte vergi artışlarına rağmen kaçak sigarayı azaltabilmiş olması da bunu doğruluyor. Etkili bandrol sistemi, sınır kontrolü ve dijital izleme teknolojileri ile Nikotin Ayak İzi Vergisi uygulaması kaçağı değil, tam tersine kayıt dışılığı azaltabilir. Bu nedenle kaçakçılık argümanı, tütün endüstrisinin yaygın olarak kullandığı fakat bilimsel dayanağı olmayan bir argüman olarak değerlendirilmelidir.