Eskiden "yarın" diye bir kelime vardı. Planların, hayallerin, birikim defterlerinin ve sabrın sığındığı bir kelimeydi. Bugün ise yarın, takvimde belki var ama zihinlerimizde pek yok. Çünkü hayat pahalı, belirsizlik kalıcı ve beklemek giderek daha lüks bir davranış hâline geliyor. İnsanlar artık geleceği inşa etmeye değil, bugünü idare etmeye çalışıyor.
Kredi kartı ise bu çağın sessiz anlatıcısı. Bir ödeme aracı olmaktan çok, "şimdi yaşa, sonra bakarız" felsefesinin plastikleşmiş hâli. Harcadıkça hafifleyen, ama ay sonunda ağırlığını hatırlatan bir duygu. Bir yandan dışarıda içilen kahveler, kısa kaçamaklar, küçük mutluluklar… Öte yanda "biriktirsem ne olacak" sorusunun cevapsızlığı.
İşte tam da bu yüzden hayat, büyük planlardan çok küçük keyiflere sığınıyor. Çünkü "o gün" belirsiz, sisli ve uzak; ama bugün, tüm ağırlığıyla kapının önünde duruyor. İnsan da doğal olarak elindekine sarılıyor. Hayat bir gün… o da bugün.
TÜRKİYE'DE TÜKETİMİN PSİKOLOJİSİTürkiye'de tüketim artık sadece "ihtiyaç" meselesi değil; psikolojik dayanıklılık, kısa vadeli mutluluk ve geleceğe dair belirsizlikle baş etme biçimi. Kartlı harcamalar bu dönüşümün hem aynası hem de hızlandırıcısı. Bugün kredi kartı, yalnızca bir ödeme aracı değil; zamanın öne çekilmesi, geleceğin bugüne taşınmasını simgeliyor. Son dönem verileri de açık bir şekilde kartlı harcamaların tüketim davranışını yönlendiren asli mekanizma hâline geldiğini net bir şekilde gösteriyor. Özellikle e-ticaretteki güçlü artış, kampanya dönemlerinde (Kasım indirimleri gibi) kartın "harcama hızlandırıcı" etkisini açık biçimde gösteriyor. Toplam hacim büyürken, işlem adedi ve sepet kompozisyonu tüketicinin seçici ama vazgeçmeyen bir profil çizdiğini resmediyor. Öne çıkan harcama grupları ise içine girdiğimiz ruh halini doğruluyor:
* Yeme-içme ve restoran harcamaları ciddi artışta. Bu, "yaşayayım bari" refleksinin en net göstergesi olarak dikkat çekiyor
* Seyahat, konaklama ve ulaşım kalemleri; geleceği planlamaktan ziyade "şimdi kaçayım" psikolojisiyle büyüyor.
* Market ve günlük ihtiyaçlar zaten zorunlu; fakat kart sayesinde bu harcamalar da zamana yayılıp psikolojik olarak "hafifletiliyor".
Kısacası kart, tüketicinin elinde bir anestezi işlevi görerek acıyı anından hissetmemizin önüne geçiyor.
Asıl kırılma noktası, harcama rüyasının içinde sıkışıp kalmış olan 'biriktirerek bir şey olmuyor' duygusunda yatıyor. Yüksek faizin bağıra bağıra inşa ettiği yüksek enflasyon iklimi
"Ne kadar biriktirirsem biriktireyim, hayat benden daha hızlı pahalanıyor."
yağmurlarını beraberinde getirmişe benziyor.
He bu düşünce rasyonel mi ki sorusu akla gelebilir. Kabul edelim ki kısmen evet. Reel getiri algısı bozulduğunda, tasarruf soyut ve anlamsız bir fedakârlığa dönüşüyor. İnsanlar artık gelecek için biriktirmektense bugünü katlanılır kılmaya çalışıyor. İşte bu yüzden:
* Günlük harcama hazza evriliyor.
* "Kendimi ödüllendirdim" dili yaygınlaşıyor.
* Küçük lüksler (kahve, dışarıda yemek, kısa tatil) büyük hedeflerin (ev, araba, uzun vadeli birikim) yerini alıyor.
Günlük harcama hazzını savurganlık olarak mı nitelendirmeliyiz Bugün için hayır; umudun küçüldüğü bir ortamda tüketici, elindeki oyuncağa daha da sımsıkı sarılıyor.
TASARRUF ÖLMEDİTasarrufun tamamen ortadan kalktığını elbette söylemeyiz, ancak yüz değiştirdiğini de. Son bir yılda enflasyon karşısında külçe altının %43, mevduat faizinin %7 getiri sağladığı, doların %6, Borsa İstanbul'un %10 getiri kaybına yol açtığı ortamda gençler başta olmak üzere geniş bir kesim için hâlâ en güçlü güvenli limanın altın olması şaşırtıcı durmuyor.

16