Duydum ki konkordato ilan edenleri küçümsüyormuşsun,
Milletin kepenk sesini istatistik sanıyorsun, etme.
Ey döviz, seni mukaddes sandılar,
Artışını mucize, düşüşünü günah saydılar, etme.
Ey faiz, kalplerin ritmine karıştın,
Halkın umudunu taksit taksit topluyorsun, etme.
Bir zamanlar alın teriyle ıslanan toprak,
Şimdi borsa terimleriyle sulanıyor, etme.
Fas'a, Mısır'a gitmeyi planlayanları görmüyor
Turizm gelirine umut diyorsun, etme.
Yüksek faize hâlâ inat ediyormuşsun
Sonra krediye ulaşamayan sanayiciye sabır diyorsun, etme.
Hayat pahalıymış diyor halkın sesi,
"Enflasyon düşüyor" diye gülümseyip geçiyorsun, etme.
Hayat pahalılığını "psikoloji" diye tanımlıyorsun,
Halkın psikolojisini ekonomiyle ölçüyorsun, etme.
Market rafları mezar taşı gibi dizilmiş,
Her etikette bir umut defnedilmiş, etme.
Raflarda fiyatlarla başa çıkacak gücümüz yokmuş meğer,
Ama hâlâ "yumuşak iniş"ten bahsediyorsun, etme.
Hatice teyze pazar filesine sessizliği sığdırıyor,
Sen bunu "tüketici güveni" zannediyorsun, etme.
Konut kiraları göğe çıkmış,
Ama gökyüzü hâlâ vergisiz kalıyor, etme.
Ey Merkez Bankası, bağımsızlık makamında oturansın,
Talimatla faizi yüksek tutup hâlâ "piyasa dostuyum" diyorsun, etme.
Her şeye vergi var,
Bir tek vicdansız kazanca yok diyorsun, etme.
Ey ekonomi yönetimi, milletin sabrını sınayan kişi,
Gerçeği grafiğe, yoksulluğu sessizliğe gömüyorsun, etme
Fabrikada genç işçi vardiya çıkışında yorgun,
Asgariyle yaşamayı "nasip" sanıyorsun, etme.
Okuldan mezun olmuş, iş bulamayan gencin gözünde,
Diplomasını borç senedi kılıyorsun, etme.
Sosyometre söylüyor: halk "trenin camında sallanıyor",
Sen hâlâ ray döşüyormuş gibi davranıyorsun, etme.
İşsizlik, yoksulluk, borç üçgeninde dönüyor millet,
Sen bu çemberi "istikrar" diye çiziyorsun, etme.
"Krizin nedeni" diyorlar, "vergisiz döviz düzeni",
Sen dövizi değil, dilimizi susturuyorsun, etme.
Bizim umudumuz suya yazılmış bir dua artık,
Sen rüzgârla siliyorsun, etme.
Bu mısralar, yalnızca bir şiir denemesi değil; ekonomik yapının ardındaki insani kırılmaların psikanalizini temsil ediyor. Modern ekonomilerde "veri" çoğu zaman vicdanın üzerini örten bir dil hâline geliyor; çünkü ölçülebilen şey, hissedilenden daha kolay yönetiliyor. Oysa Türkiye'nin bugünkü ekonomik tablosunun sonu, yönetilen rakamların değil, görmezden gelinen insanların toplamına çıkıyor. Areda Survey Sosyometre'nin Eylül 2025 verileri bu gerçeği açıkça gösteriyor: Halkın %79,9'u vergi yükünün dar gelirlinin omzunda olduğunu söylüyor, %58,4'ü ekonominin en büyük belasından "enflasyon"u sorumlu tutuyor ve toplumun yarısından fazlası kendini "trenin camında sallanan" yolcu olarak tanımlıyor. Bu ifadeler bir kamuoyu ölçümü değil, bir kolektif yorgunluk bildirgesini simgeliyor.