Türkiye'de bazı cümleler vardır; söylenir, geçilir, sorgulanmaz. Ne kanıt ister ne düşünme zahmeti.
Bir refleks gibi dile gelirler, çünkü gerçeği açıklamak için değil, tartışmayı kapatmak için vardırlar.
Mesela:
"Ankara'da yaşayamam, deniz yok."
"Yetenek işi abi bunlar, ben çok istiyorum da yeteneğim yok."
"Benim bağlanma korkum var."
"Sen daha iyilerine layıksın."
"Hakem maçı katletti."
"Skor oyunu yansıtmıyor."
Hepsi farklı alanlardan geliyor ama aynı işlevi görüyor, sorumluluğu, yapısal gerçeği ve yüzleşmeyi erteleyen son derece konforlu bir alan inşa ediyorlar. Aynı refleksi, uzun süredir iktisadi bir mesele olmaktan çıkıp toplumsal bir klişeye dönüşmüş asgari ücret tartışmasında da görüyoruz.
Neymiş efendim:
"Asgari ücret enflasyonu artırır" imiş
Tüm bu klişelerin ortak özelliğinin baş döndürücü olmak yerine düşünmeyi durduruyor olması inanılmaz bir düşünsel krize işaret ediyor.
BEYİN BEDAVA
"Ankara'da yaşayamam, deniz yok" diyen biri aslında her ne kadar Ankara'ya öyle yakışsa da kar, şehirle yüzleşmek istemiyor,
"Yetenek işi abi" diyen, sistemin nasıl çalıştığını tartışmak istemiyor,
"Bağlanma korkum var" diyen, ilişki sorumluluğunu kişilik etiketine hapsediyor,
"Sen daha iyilerine layıksın" diyen ise ne ayrılığı gerçekten açıklıyor ne de sorumluluğu üstleniyor; sadece karşı tarafa iltifat ambalajında bir belirsizlik bırakıyor,
"Asgari ücret enflasyonu artırır" diyen de üretimi, verimliliği, kâr marjlarını, kur şoklarını, rekabet yapısını, hatta insan psikolojisini konuşmak yerine tek cümleyle meseleyi kapatıyor.
İşte bu yüzden bu klişeler "beyin yakan" olmanın ötesine geçmeyi başarıyor.
BÜYÜK YANILSAMA
Türkiye'de asgari ücret son iki yılda nominal olarak 2,5 kat artmış olabilir; ancak euro bazında yerinde sayması, hatta gerilemesi, göz ardı edilemeyecek bir tehlikeye işaret ediyor. Asgari ücretlinin her yıl zam almasına rağmen küresel ölçekte fakirleşmesi, ortada bir refah artışı değil, yalnızca hasar telafisi olduğunu gösteriyor. Bu nedenle alım gücünün her erozyona uğradığı dönemde "asgari ücrete zam yapıldı" ifadesindeki zam kelimesi, giderek anlamını yitiriyor; görünür ama hissedilmez bir slogana dönüşüyor.
SUÇLU GERÇEKTEN ÜCRET Mİ
Ücretli çalışan istatistikleri şunu net biçimde ortaya koyuyor: Sanayi, üretimde olduğu gibi istihdamda da durgun. Üstelik savunma, otomotiv ve elektronik gibi ihracatı artan alanlarda bile bu büyüme istihdam yaratmıyor.
Neden
Çünkü büyüyen sektörler sermaye ve teknoloji yoğun, daralan sektörler ise emek yoğun.
Bu durumda sanayinin işçi çıkarmasının sebebi asgari ücret mi Elbette ki hayır.
Ama ne yazık ki tartışma tam burada başlıyor. Verimlilik sorunu, kur baskısı, finansman maliyeti ve yıllardır ertelenen yapısal dönüşüm konuşulacağına, mesele tek cümleyle kapatılıyor: "Asgari ücret çok arttı."
Akademik gerçekler, yıllardır tekrarlanan klişeleri adeta tek hamlede parçalıyor. Oyvat, Elgin ve Elveren'in Türkiye üzerine yaptığı çalışma, asgari ücret artışlarının ne enflasyonu patlattığını ne işsizliği zıplattığını ne de sanayiyi çökerttiğini net biçimde ortaya koyuyor.
%10'luk bir artışın enflasyona etkisi sınırlı, istihdama etkisi ise neredeyse ihmal edilebilir düzeyde kalırken, asıl enflasyonist dinamiğin ücretlerden değil kur şokları ve kâr marjlarından kaynaklandığı görülüyor. Bu da Türkiye'de asgari ücretin sorunun sebebi değil, sosyal barışın bir tamponu olduğunu gösteriyor.

17