"Asya mucizesi" olarak anılan kalkınma deneyimi, geleneksel iktisat öğretisindeki serbest piyasa–devlet ikilemini aşarak, öğrenen ve yönlendiren devlet modeline dayalı yeni bir kalkınma paradigması oluşturmuştur. Cherif ve Hasanov'un (2025) Industrial Policy, Asian Miracle Style başlıklı çalışması, üretkenliğin sürekliliğini sağlayan dinamiğin, sofistikasyon – ihracat disiplini – hesap verebilir destek üçlüsünde yattığını vurguluyor.
Bu perspektif aslında Türkiye'nin "Türkiye Yüzyılı" vizyonu altında sanayi ve ihracat politikalarında izlediği yeni yönelimlerle önemli ölçüde örtüşüyor. Özellikle Ticaret Bakanı Ömer Bolat tarafından ilan edilen alıcı kredileri destek programı ile ihracat konsorsiyumları düzenlemesi, Türkiye'nin Asya deneyiminden aldığı ilhamı somut politikalara dönüştürme çabasının güncel örnekleri olarak dikkat çekiyor.
4A MODELİ
Cherif ve Hasanov'un Asya mucizesine dair analizinin özü, kalkınmanın tesadüf değil, kurumsal kapasiteyle yönetilen bir öğrenme süreci olduğudur. Bu süreci tanımlayan 4A Modeli, sanayi politikasının başarı reçetesini dört ilke üzerinden kuruyor:
* Ambition (İddia): Kalkınma, sadece üretimi artırmak değil; yüksek katma değerli ve sofistike sektörlerde küresel rekabet üstünlüğü kurmakla mümkündür.
* Autonomy (Özerklik): Sanayi politikalarını yürüten kurumlar, günlük siyasetten bağımsız; fakat ulusal vizyona sadık olmalıdır.
* Accountability (Hesap verebilirlik): Devlet desteği koşulsuz değil; ölçülebilir performans kriterlerine bağlı olmalı, başarısızlık halinde mekanizma kendini ayıklayabilmelidir.
* Adaptability (Uyum ve öğrenme): Ekonomi, küresel talep ve teknoloji değişimlerine hızla tepki verebilen, deneyerek öğrenen bir yapıda olmalıdır.
Bu model, Asya'nın kalkınmasında planlama ve piyasa arasındaki çatışmayı ortadan kaldırmış; devletin yönlendirici kapasitesini koordinasyon, seçicilik ve öğrenme işlevleriyle yeniden tanımlamıştır.
AMBITION: TÜRKİYE'NİN YENİ SANAYİ İDDİASI
Kore'nin 1970'lerde otomotiv ve elektronik sektörlerine, Tayvan'ın yarı iletkenlere yönelmesi gibi, Türkiye'nin de bugünkü iddiası, üretim zincirinin "üst katlarına" çıkmaktır. Yeni finansman düzenlemeleri bu geçişi destekleyici bir rol üstlenmektedir:
* Alıcı kredileri desteği, ihracatçının yalnızca düşük maliyetli üretim değil, yüksek finansal güven sunan bir tedarikçi konumuna yükselmesini sağlamayı hedefliyor.
* Orta ve uzun vadeli kredilere ek olarak, kısa vadeli akreditif işlemlerinin desteklenmesi, küresel pazarlarda likiditeye erişimi kolaylaştırma imkanı tanıyor.
* Müteahhitlik projeleri kapsamında yatırım mallarının ihracatı için getirilen destekler, sanayi üretimi ile hizmet ihracatı arasındaki bağı güçlendirme potansiyeli taşıyor.
Bu adımlar, Türkiye'nin ihracat vizyonunu "pazar genişletme"den "stratejik sektör konumlandırmasına dönüştürme refleksini ortaya koyuyor.
AUTONOMY: KURUMSAL YÖNETİŞİMDE ÖZERKLİK İHTİYACIAsya mucizesinin sürdürülebilirliği, sanayi politikalarını uygulayan kurumların teknik kapasitesi ve politik özerkliğiyle mümkün olmuştur. Türkiye'nin önünde de benzer bir gereklilik bulunmaktadır.
Sanayi ve Teknoloji Yatırım Kurulu (T-STYK) benzeri yapılar, bu kurumsal boşluğu doldurabilir. Bu kurum; sektör seçimi, destek koordinasyonu, teknoloji transferi, performans değerlendirmesi gibi alanlarda yetkin ve bağımsız bir düzenleyici otorite işlevi görebilir. Kurumsal özerklik, devletin piyasanın yerine geçmesi değil, piyasanın eksiklerini tamamlayan akılcı bir koordinasyon gücü anlamına gelmektedir.
ACCOUNTABILITY: PERFORMANSA DAYALI DESTEK EKONOMİSİ
Destek politikalarının etkinliği "şartlılık" derecesiyle ölçülüyor. Türkiye'de yeni ihracat finansmanı mekanizmaları başarılabilirse, bu anlamda hesap verebilirlik kültürünün iktisadi alandaki yansımasıdır:

14