Din, devlet ve iktidar

Devlet kuran tek din İslamdır. Başlangıçta yararlı olan bu ortakyaşarlık bir süre sonra boynuna pranga, ayağına bukağı oldu ve o zaman bu din devleti süresiz bir komaya girdi. Buna tarih olarak Avrupa'da Rönesans tohumunun patlamasını verebiliriz. Rönesans kuşkusuz bir olgu ve simge: Onunla olması gereken oldu.Bakın neden: Din ve devlet ya da devlet ve din doğaları gereği su ile zeytinyağı gibidir. Bir karıştırıcıyla (mikserle) karıştırırsan bulamaç olur ama bir süre sonra iki nesne tekrar ayrışır, zeytinyağı üste çıkar, su altta kalır. Devlet hangisidir, din hangisidir hiç önemi yok. Önemli olan şu: Devlet değişip geliştikçe yaşar yoksa ölür; din dogmadır, nastır, değişmez, değişirse din olmaktan çıkar. Tevrat'ın Hıristiyanlık ve İslam tarafından onaylanan "Yaradılış" efsanesi bilim karşısında sıfır alır ama bunun kendisi ve inananlar karşısında hiçbir önemi yoktur.Devlet gelişip ilerledikçe, yönettiği toplum da gelişip ilerler ama dinsel inanç değişmemiştir, yerinde sayar, tıpkı büyüyen çocuğun giysi ve ayakkabısının daralması gibi ama din ne ayakkabıdır ne de giysidir. Devlet eğer din devleti ise din gelişen ve değişen devlete dar gelir.Hıristiyan Avrupa bunu Rönesans ve reform (dinde değil din kurumunda reform) sayesinde çözdü; Müslüman dünyası kendi rönesansını yaratamadığı, din kurumunda (dinde değil) reform yapmadığı, yapamadığı için kafaca ortaçağı aşamadı. Osmanlı hanedanı ile Erdoğan iktidarının açmazı, çıkmazı ve trajedisi budur. Osmanlı'nın önünde örnek yoktu ama AKP'nin var.Türkiye Cumhuriyeti, Hıristiyan Avrupa'nın Rönesans ve Reformla aştığı engeli Cumhuriyet devrimleri ile aştı. Bunun en yetkin ve etkin örneğini 22 Kasım 2001'de kabul edilen 17 Şubat 1926 tarihli, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin Adalet Bakanı M.E. Bozkurt tarafından yazılan gerekçesidir. Bu devrimci gerekçenin yazımızla ilgili bölümü benim Cumhuriyet'in Üç Fedaisi (Tekin Yayınları, 2016) adlı kitabımdan okuyalım:"Değişmemek dinler için bir zarurettir. Bu itibarla dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması, asrımız medeniyetinin esaslarından ve eski medeniyetle yeni medeniyetin en mühim ayırıcı vasıflarından biridir. Esaslarını dinlerden alan kanunlar. Tatbik edilmekte oldukları camiaları indikleri ilkel devirlere bağlarlar..." (s.32)Dinler değişmez ama devlet için değişmek zorunluluktur. Değişmeyen, çağının çağdaşı olamayan devletler mutlaka yıkılır. Bunun son örneği Osmanlı Devleti'dir. Dinler değişmez ama din adamları (hahamlar, rahipler, papazlar, İslam ulemaları, imamlar) mutlaka değişmek ve çağa uymak zorundadır. Bilimin değiştiği kadar değişmezlerse geçmişin "istemezükçüleri"ne dönüşürler. Cumhuriyet bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurdu; imam hatip okullarını, yüksek İslam