Babam Ahmet İnce 1950'lerde Türkiye sendikal hareketinin öncülerinden biridir. Türkiye'nin ilk sendikalarından biri olan Mersin Mensucat İşçileri Sendikası'nı kurdu, 1952'de TEKSİF'in kuruluşuna katkıda bulundu. İ
şçiler, "sendika" yerine "sanduka" derlerdi. Daktilo ile yazı yazmayı sendikanın bürosunda öğrendim. İşçi sınıfına göbek bağıyla bağlıyım. Sadece duygusal olarak değil, emeğimle geçindiğim için. "Yenik" babamı saygı ile anarım!
Ben de şimdi yerinde yeller esen Çukurova Sanayi İşletmeleri Mersin İplik Fabrikası'nda 1950-1955 yılları arasında yazları, ihtiyarlık sigortalı işçi olarak çalıştım. Başlangıçta 12 saatlik iş günü. Saat 14.00'ten 02.00'ye, 02.00'den 14.00'e iki vardiya. Saat ücretim 12.5 kuruş. Rutubetli havayı, pamuk, iplik tozunu ve gres yağının kokusunu çok iyi tanırım. Bugünkü çalışma disiplinimi işçilikten, emekçilikten öğrendim. Her onurlu yazar gibi "emek"e saygım ve inancım vardır. İhtiyarlık sigorta numaram 418665 idi. 1982'de, 12 Eylül rejimi tarafından zorla emekli edilirken emeklilik süreme bir yıl katkıda bulundu.
Bu nedenle 1 Mayıs ve Karl Marx'ın "Dünyanın bütün işçileri birleşiniz!" şiarı (ülkü, ilke) benim için kutsaldır. Birincisi, insanın üretici emeğinin demokrasinin temeli olduğunu işaret eder. İkincisi ise küreselleşen sermayenin karşısında emeğin küreselleşmesini savunur. Ama ne var ki sermayenin küreseleşmesini gelişmenin amentüsü olarak ileri süren liberaller ve neoliberaller, emeğin küreselleşmesi ve emekçinin adil hakları söz konusu olunca hemen külah değiştirirler.
YA İŞÇİ HAKLARI!Avrupa Birliği'nin zoruyla bazı uygulanmayan demokratikleşme yasaları çıkardığı için adı reformcu ve demokrata çıkan AKP hükümeti, sermayenin küreselleşmesi için her türlü acul fedakârlığı yaparken işçi sınıfının yararına bir tek yasa çıkarmadı. Aksine, anlayış ve uygulamaları ile ulusal sermayenin yok olmasını sermayenin küreselleşmesi sayan AKP iktidarı, bu türden küreselleşme ve özelleştirmelere karşı çıkan işçi sınıfını işyerlerinden sürüp çıkardı.
İşçi sınıfı ve emekçilerin sendikal hakları, grev hakları, toplusözleşme hakları, sosyal güvenlik hakları, eğitim ve sağlık hakları konularında bir dirhem iyileştirme yapmayan bir hükümet nasıl reformcu ve demokrat olur
YA ÖZGÜRLÜK!Olamayacağı, 1 Mayıs 2007 günü AKP hükümeti tarafından İstanbul'da ve Taksim Meydanı'nda kanıtlandı. Tarih göstermiştir ki: Soylular sınıfının, burjuvazinin, küçük burjuvazinin özgür olması ülkenin demokrasiyle yönetildiği ve halkın özgür olduğu anlamına gelmez. Gerçek demokrasi ve gerçek özgürlük için, işçi sınıfının ve emekçilerin özgür olmaları gerekir!
Ancak! Demokrasi "firavunu" AKP hükümetinin işçi sınıfı lehinde bir yasa ve kararını duydunuz mu Türkiye'yi nemrut bir gardiyan gibi denetleyen Avrupa Birliği'nin işçi sınıfı lehinde bir girişimde bulunduğuna tanık oldunuz mu
İşçi sınıfı 30 yıl sonra, ilk kez, tarihsel sınıf bilinciyle ve barışçıl amaçla sokağa çıktı ve AKP hükümetinin coplarına hedef oldu. Açılan yaraları tımar etmek, doğal olarak, AKP hükümetine düşüyor. Bu hoyratlık karşısında AB ne yapacak Bakalım, göreceğiz!