Bugün, milâdî senenin ilk günü

Her yeni sene başlangıcında, aynı hisse kapılırım.

Günlük yapraklı (namaz vakitlerini görmek için kullandığımız) takvimi duvarıma asıp, "Bismillah" diyerek, ilk yaprağını açığa çıkartınca, içimde, değişik duygular tebarüz eder.

Daha, dün kopardığımız takvim, geçen senenin son yaprağıydı. O da, bundan bir sene evvel, şimdiki takvim gibi kalındı. Duvardaki duruşuna göz attığımda; hiç bitmeyecek, eksilmeyecek, kopmayacak gibi bir edayla bana bakıyordu.

Fakat, heyhat! Her fâni ve geçici şey gibi, o da geçecekti, bitecekti ve bitti. Peşinden de bir çok şeyi götürerek, sürükleyerek... Bazılarımızın da yakınlarını, yaprakları arasında ahiret âleminin ilk menzili olan kabre taşıyarak... Şöyle bir düşünün, bu sene, kimler dünyasını değiştirdi Akrabalarımızdan gidenler olduğu gibi, dâvâ arkadaşlarımız nur talebelerinden de, öbür âleme yolcu ettiğimiz bir çok kimse oldu.

Takvimin, daha dün son yaprağı varken, bugün esâmisi bile okunmuyordu. Onun yerini alan yeni takvime bakınca, aynı şeyleri hatırladım. İçimden de "Ey takvim, kasılma öyle! Senin de akıbetin, o takvim gibi olacak. Kalınlığına güvenip taht kurduğun o duvardan, incele incele bitip giderek, sen de fânî olacaksın!"

Evet, bir seneyi daha hitama erdirip, bitirip, eskitip, yeni bir yıla girdiğimizde seviniyoruz. Hâlbuki bir düşünsek, hayatımızın takvim yaprağından biri daha koptu. İhtiyarlık alâmetleri çoğalmaya başladı. Vücudumuzu kendine ev yapan, ölümün keşif kolları olan hastalıklar başladığı gibi; gençlerimizin de saçlarına aklar düşmeye başlayarak, o beyaz kıllar onlara hatırlatmalarda bulunmaya başladı.