Alakart demokrasi, alakart normalleşme

Siyaset kurumunun ve siyasetçilerin seçilmek, seçmenleri ikna etmek için ülkenin gündemindeki her konuyu araçsallaştırabilmesi sadece Türkiye'ye özgü bir olgu değil.

Göçmenler, ekonomik sorunlar, Avrupa Birliği ya da NATO gibi uluslararası kuruluşlar, dini hassasiyetler gerçekteki içerikleri, toplumsal, ulusal ya da uluslararası karşılıklarının dışında araçsal bir şekilde kullanılabiliyor ya da istismar edilebiliyor.

Bunun belli bir dozu anlaşılır. Ama hem bu pratiğin maddi gerçeklere uygun olması sonrasında da hukuki sınırlar içerisinde kalması şartıyla.

Türkiye'de son on yılda iktidarın sürdürülmesi, güç ve iktidar için hemen hemen her şeyin araçsallaştırılmasında ne sınır kaldı ne ilke.

Dinin seçimlerde oy getirecek bağlama oturtulması ile bizatihi dinin içinin ne kadar boşaltıldığını en başta dindarlar iliklerine kadar hissediyorlar. Diyanet İşleri Başkanı'nın bir partinin il başkanından hallice bir misyonu benimsemesinden dini, ilmi kapasitesi ve otoritesi tartışılır ekran figürlerinin kanaat önderi haline gelmesine ve toplumda din algısını çürüten bu sürece iktidarın verdiği açık desteğin tek açıklaması meselenin kullanım değeri.

Kutuplaşma 2023 seçimlerine kadar raf ömür olan, kullanım değeri yüksek bir strateji idi. İşe yaradı da.

Şunu unutmamak gerek. Ne kutuplaşma ne dini hassasiyetlere dair endişeler temelsiz ya da mevcut iktidar tarafından icat edilmiş başlıklar değil. AK Parti ilk göreve geldiğinde askeri vesayet ve demokratik sivil siyaset arasındaki gerilim sahici neredeyse elle tutulur bir gerçekti.

Mesele, kutuplaşma zemini sistemsel olarak ortadan kalktıktan, askeri vesayet büyük oranda geriledikten, AK Parti muktedir olduktan sonra da din üzerinden kimlik temelli bir gerilimi bu sefer iktidarını sürdürmek için araçsallaştırmış olması. En son cami avlusunda parti mitingleri ile "kışlaya ve camiye siyaset girmez" ilkesi bile yok sayılabildi.

31 Mart'ta kadar sanki 30 binden fazla Filistinli İsrail tarafından öldürülmemiş gibi İsrail ile ticareti kesmemek için neredeyse toplumdaki infiali görmezden gelen iktidar bir anda Gazze'de neler yaşandığının farkına vardı. 7 aydır alınmayan kararların alınması 7 hafta sürmedi.

İktidarın devamının içerik ve ilkeden bağımsız olarak tek hedef haline gelmesinin en ağır tahribatı ise hukuk alanında oldu.

Son 24 saat içerisinde hukukun siyasallaşmasının, yargının yürütmenin bir uzantısı haline gelmesinin belki en müşahhas örneklerini gördük.

2014 yılında gerçekleşen Kobani olayları için tam altı yıl sonra 2020 sonunda iddianame hazırlandı, dava da 2021'de başladı. Siyasetin zamanına ayarlı olduğu ilk günden belli olan davada çözüm sürecinde iktidar ile birlikte hareket eden, iktidarın bilgisi ve isteği ile terör örgütü ile temas eden, iletişim kuran isimlere 400 yılın üzerinde hapis cezası verildi.

Kobani olaylarında HDP'nin siyasi sorumsuzluk örneği olarak yaptığı paylaşımla çığırından çıkan olaylarda 37 kişinin hayatını kaybetmesi ile ilgili sorumluların yargılanması ve mahkûm olması elbette gerekli.