Etki ajanı olmak işten değil

Memleket; yine bir gündemi tüketmeden, tüketmeyi bir kenara bırakın meselenin hakkıyla farkına bile varamadan başka bir tartışmaya attı herkesi.

Ankara Emniyetindeki karşılıklı operasyonlar, Sinan Ateş cinayetinin evrileceği nokta ya da iktidar koalisyonunun istiap haddinin nereye kadar bunu kaldıracağı, Yargıtay seçimlerinde kim kazandı kim kaybetti derken 9. yargı paketi ile getirilmek istenen etki ajanlığı konusu arka planda kaldı.

Yukardaki diğer başlıklar elbette anlık gerilimler olmanın ötesinde anlam taşırken etki ajanlığı yasalaştığı takdirde kolay kolay geri alınamayacak derin bir tahribat yaratma potansiyeli taşıyor.

Yargı paketinin içinde son derece geniş bir bağlam içerisinde devletin iç ve dış yararları sayılıp sonra da bunlara karşı yabancı bir devletin ya da organizasyonun stratejik çıkarları doğrultusunda araştırma yapan ya da yaptıranlar, bu yönde kullanılan sosyal medya hesapları suç kapsamına alınıyor. Yabancı devleti geçelim yabancı organizasyon bugünkü dünyada neredeyse herkesi topun ağzına koyuyor.

Yasal hazırlık o kadar muğlak ve tam olarak ne tür faaliyetlerin etki ajanlığı olarak görüldüğü, etki ajanlığının ne olduğunda gerçekleştiği o kadar belirsiz ki hukukun en temel ilkelerinden olan suçun kanuniliği bile havada kalıyor.

Düzenleme ne getiriyor konuşmadan önce Türkiye'nin içinden geçtiği hukuki atmosferi tanımlamak gerekiyor.

En basiti bugün Gezi davası hükümlülerini, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın serbest kalıp kalmayacağını tartışıyoruz. Bu kişilere atfedilen suçların ne mahiyeti değişti ne yeni delil ortaya çıktı ne de dile getirilen iddialarla ilgili yeni bir gelişme yaşandı. Bu kişiler düne göre daha suçlu ya da daha suçsuz değiller. Geçen yıl bu davalar nasıl operasyonelse bugün de her şey aynı. Değişen tek şey ülkedeki siyasi atmosfer.

31 Mart seçimleri ile iktidarın koalisyon kurgularına dair algısı, muhalefetin iktidar karşısındaki ağırlığı, Ankara'da siyasetin sıklet merkezi değişti. Bunlar değişince de olmuş bitmiş ya da sürmekte olan yargı süreçlerinin akıbetleri yeniden değerlendirilmeye başlandı.

Yani her şey siyasal süreçlere, iktidarın önceliklerine, bazı isimlerin içerde kalıp kalmamasının 'mesele Türkiye' olduğunda fayda sağlayıp sağlamayacağına bağlı.

Böyle bir ortamda son yargı paketi gibi son derece muğlak ve niyeti meşkuk yasa çıkarmak sadece iktidara istediğini yapması, istediğini içeri alıp istediğini salması için yeni bahaneler üretmekten başka anlam taşımıyor.

Velev ki mesele iktidarın ne istediği değil yasa metni olsun, orada yazılanlar zaten tedirgin değilseniz de tedirgin etmeye yetiyor.

" iktisadi, malî, askerî, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir." maddesi aklınıza gelen tüm bu alanlarda söz söylerken sadece devletin çizdiği sınırlar içinde kalmanızı mecbur bırakıyor.

Milli Savunmayı, kamu güvenliğini bir kenara bırakın uluslararası bir film festivalinde yarışan Türk yönetmeninin filminin aslında sinematografik olarak hiç de kaliteli olmadığını, faraza Fransız filminin daha iyi olduğunu ya da İranlı yönetmenin daha iyi iş çıkardığını ve ödülü onların hak ettiğini söylediğinizde o ülkelerin etki ajanı mı oluyorsunuz

Enerji konusunda alternatif onlarca hat rekabet ederken Türkiye'den geçecek alternatifin maliyetinin yüksekliğini ya da Türkiye'ye gelmeden önce geçmek zorunda kalacağı ülkelerin güvenliğinin riskli olduğunu dolayısıyla Avrupa'nın enerji güvenliği için başka bir alternatifin daha mantıklı olduğunu rakamlarla ortaya koyarsanız kimin adamı olacaksınız