İngiltere Başbakanı Keir Starmer'in Ankara ziyareti sırasında 20 Eurofighter Typhoon uçağının satışı konusunda mutabakata varılmış olması hava savunmasında ciddi uçak açığı ile karşı karşıya olan Türkiye için güzel haber.
Ancak uçakların teslim tarihleri, maliyetleri ve tabii ki daha önce hava savunması için yapılan harcamaların boşa gitmesi üzerinden oluşan alternatif maliyetler olumlu havayı bozuyor.
Eğer Türkiye 2016'da Rusya'dan S-400 almak gibi stratejik bir yanlış yapmasa idi bugün ilk açıklamalara bakılırsa son derece pahalı bir uçak anlaşmasının altına imza atmak zorunda kalmazdı.
Hafta içerisinde varılan mutabakatın maliyetini hesaplarken önce alınan fakat kullanılmayan S-400 sisteminin 2,5 milyar dolarlık faturası ile başlamak gerek. Batının Türkiye'nin füze savunma sistemi edinmesinin önüne çıkardığı engeller, Ankara'nın ihtiyaçlarına duyarsız kalması ve daha birçok sebep Türkiye'de oluşan hayal kırıklığının sebebi olarak açıklanabilir. Ama 10 yıllık geçmiş muhasebesi yapıldığında bu tarz kararların neden soğukkanlı, gelecek öngörüsü yaparak ve toplam jeopolitik okuma ile alınması gerektiği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla günün sonunda maliyeti Türkiye ödüyorsa kararlarda duygusal tepkilerin rolünün olmaması gerekiyor.
Üstelik bu tür sistemlerin alınmasının dışında sadece saklanmasının ve nihayetinde bertaraf edilmesinin de maliyetlerini göz önüne almak gerek.
ABD Türkiye'nin S-400 alamayacağını, bunun bir blöf olduğunu düşünüyordu. Türkiye blöf yapmadığını gösterdi. Ankara ise Washington'ın F-35 projesinden Türkiye'yi çıkaramayacağını, CAATSA uygulaması da dahil yaptırımların blöf olduğu kanaatindeydi. Sonuç ortada.
Starmer ile Erdoğan'ın altına imza attığı anlaşmanın maliyet defterine F-35'ler için ödenen parayı eklemek gerek. Türk Hava Kuvvetleri'nin F-35 siparişinin 100 uçağa ulaşması gündemde idi. Türk şirketlerinin de üretiminde yer alacağı bu uçak için 1,4 milyar dolar ön ödeme yapıldı. ABD Türkiye'yi projeden çıkardıktan sonra ne parayı verdi ne de uçakları. Üstüne de F-35'in üretimindeki şirketler aracılığı ile 9 milyar dolarlık bir kazanç ihtimali de ortadan kalktı. CAATSA yaptırımları üzerinden ABD savunma sanayii ile iş birliği sınırlanınca bunun Türk şirketlere maliyetinin de yaklaşık 2 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyor.
CAATSA'nın Türkiye'nin risk primi üzerindeki etkisi ve zaten krizde olan mali dengelere dolaylı yansımalarını ise tahmin etmek kolay değil. Zararın finansman maliyeti de ayrı kalem.
Ülke savunması mesele olduğunda maliyet hesabına girmek her zaman doğru değil. Ancak yanlış tercihlerin savunma stratejisi açısından ürettiği riskler nedeniyle de Türkiye uzun süredir bu açığı kapatmaya çalışıyor. ABD ile yıllardır devam eden F-16 modernizasyonu müzakerelerinin geldiği nokta bu açığı kapatmaya yetmediği için Eurofighter alternatifi gündeme geldi.
Rusya'nın Ukrayna işgali ile bölgesel güvenliğe getirdiği yük Türkiye için de sorun. Ama meseleye tersten bakarsak Rusya'nın Avrupa güvenliği üzerindeki tehdidi ve ABD'nin transatlantik ittifakı zayıflatan yaklaşımları olmasa idi Türkiye'nin Eurofighter alması daha da zor bir süreç gerektirecekti. Acil güvenlik ihtiyaçları insan hakları ihlalleri üzerinden konulan ambargonun kalkmasını sağladı.

5