Öcalan sürecin gücü mü zayıf karnı mı

MHP lideri Devlet Bahçeli PKK'nın silah bırakması sürecindeki en önemli tetikleyici açıklamasını 22 Ekim 2024'te "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, 'Umut Hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın." sözleriyle yaptı.

Terörist başı ifadesi kurucu önderlik tabirine evrilse de daha sürecin en temel aktörünün Abdullah Öcalan olacağı yolun başından belli idi. Nitekim kimsenin beklemediği kırılma noktaları da Öcalan'ın görüşmeleri ya da çağrıları sonrasında gerçekleşti.

Abdullah Öcalan'ın daha önce seçimlere iktidar yanında müdahale etmeyi amaçlayan mektuplarının sonucu değiştirmemesini de hatırlayarak PKK ve Kürtler üzerindeki etkisinin sınırlı olacağı kanaati geçen bir yıl içerisinde net bir şekilde yanlışlandı.

PKK'nın kendi içindeki silah bırakıp bırakmama tartışmalarında çatlak sesler çıksa da nihayetinde Öcalan'ın ağırlığı belirleyici rol oynadı. PKK sözcülerinin dışında DEM Partililerin, İmralı'ya gidip gelenlerin görüşmelerden bahsederken büründükleri halet-i ruhiye Öcalan'ın neredeyse insanüstü bir kimlik olarak kabul edildiğini gösteriyor.

Kişilerin Öcalan'la kurdukları bağ ve onu koydukları yerin psikolojik çerçevesi başkası için abartılı ve irrasyonel gelse de bu kadar çetrefilli bir konuda sert kararların hayata geçebilmesi de bir yerde bu kişisel karizma ve kült anlayışından kaynaklanıyor. Dolayısıyla ilişkinin garip gelen doğası sürecin yürümesinin de itici gücü bir yerde. Dolayısıyla Öcalan PKK'nın silahsızlanması sürecinin en önemli üç aktöründen biri. Diğeri ikisi doğal olarak Bahçeli ve Erdoğan.

PanoramaTR raporlarında sürece destek ilk günden beri yüzde 50 ve üzerinde. Üstelik toplum iktidarın başta ekonomi olmak üzere birçok icraatını olumlu bulmaz iken PKK ve terör meselesini ayrıştıran ve destek veren bir rasyonaliteye sahip. Benzer bir tutumu Kürt meselesinin çözümüne dair konularda da görmek mümkün. On yıldır her konuda parti ve kimlik eksenli olarak neredeyse tam ortadan ikiye ayrılan toplumun Kürt meselesine dair sorunlarda destekledikleri partileri ve kimliklerini aşan ortak tutumlar alabiliyor olması önemli.

Ancak TBMM'deki İmralı görüşmesine dair yapılan tartışmalar ve toplumdaki Öcalan algısı sürecin zayıf karnının da aynı noktada olduğunu gösteriyor. Mesele Abdullah Öcalan'a dair konulara geldiğinde yüzde 60'lara ulaşan genel destek yüzde 15'lere geriliyor. Bunun önemli bir kesimi de DEM Partili seçmenlerde oluşuyor. Sürecin ilerleme tarzında ise neredeyse her eşik en kırılgan nokta olan Öcalan'a dair konu üzerinde düğümleniyor.

Düne kadar Kürt meselesinde anadilde eğitim konusu muhafazakarların başörtüsü hassasiyeti ile eşitlenip hani bu sorun çözüldüğünde geriye büyük bir problem kalmayacak değerlendirmesi yapılırken geldiğimiz noktada tüm tartışma İmralı üzerinden şekilleniyor.