7 Ekim'deki Hamas saldırılarının yarattığı şok o kadar güçlü idi herkes ağız birliği etmişçesine aynı cümleyi kurdu: "Orta Doğu bir daha 7 Ekim'den önceki gibi olmayacak." Ancak İsrail'in gözükara saldırıları ve ABD ile Avrupa'nın tereddütsüz desteği sadece Orta Doğu değil dünya sistemi için de kırılma noktası oldu.
Resmi rakamlarla öldürülen Filistinli sayısının 70 bine dayandığı bir yerde ABD Başkanı Trump devreye girdi ve İsrail Başbakanı Netanyahu'nun bileğini bükerek bir ateşkese razı etti. Sonda söylenecek olanı başta söylemek gerekirse eğer İsrail sadece Gazze'de cinayetlerine devam etse, özellikle de Katar'ı hedef almasa idi soykırımın sürmesinin önünde ne yazık ki bir engel yoktu. İsrail iki yıl içerisinde 7 ülkeye saldırarak en sonda da Doha'yı vurarak ABD'nin daha doğrusu Trump'ın önceliklerine ve ilişki ağına dokununca sınırlarını da görmüş oldu.
İki yılın sonunda hem bölgesel hem küresel ölçekte gerçekleşen birçok yapısal değişlik sayılabilir. İsrail'in çevresinde Gazze'yi bahane ederek gerçekleştirdiği mıntıka temizliği ve İran'la doğrudan girdiği çatışma Tahran'ı vekil güçleri ile birlikte belirleyici olmaktan çıkardı. Bölgede oyun kurucu değil ama düzen ve istikrar bozucu rolü ile var olan İran'ın yokluğu, Rusya'nın çekilmesi ile birlikte Suriye'de de rejim değişikliğini getirdi.
İsrail'in herkesi hedef alabilen saldırgan tutumu ve Batı'nın desteği bölgede tüm güvenlik algılarını ve ittifak matematiğini değiştirdi. Belki ileri bir benzetme olabilir ama Türkiye'de PKK'nın silah bırakması sürecinin tek bir aktörün çok sert ve güçlü çıkışı ile sui generis, nevi şahsına münhasır bir modelle ilerlemesi gibi Orta Doğu'da ateşkes de yine çok örneği olmayan Trumpvari bir metotla sağlandı.
Trump'ın detaylara inmeyen sadece sonuç odaklı yaklaşımı görülmemiş bir hızla ateşkesi getirdi. Müzakerelere doğrudan muhatap olan yetkililerin ifadesi ile Trump'ın diğer ABD başkanlarından en önemli farkı sürece tam olarak angaje olması. Daha önceki ABD başkanlarının da planları vardı belki ama çoğu sürece hiçbir zaman ağırlıklarını koymadılar. Trump ise; öncelikleri, üslubu, diğer ülkelerle kurduğu ast-üst ilişkisi ve tabii ki İsrail'e verdiği desteği ile sorgulanmakla birlikte ateşkes hedefine ulaşmak için ağırlık koydu.
Trump ateşkesinde meselenin sadece sonuç olması ve ateşkesin nasıl uygulanacağının neredeyse hiç planlanmadan ilerlenmesi süreçte dev boşluklar bırakıyor. Yine yabancı diplomatların ifadesi ile "Gazze'ye konuşlandırılacak askeri güç ve yeni yönetim yapısına dair neredeyse kimsenin bütüncül bir fikri yok". Ateşkesin ilk aşaması gerçekleşti ama ikinci aşamanın maddeleri olan Hamas'ın silahsızlanması, İsrail'in daha geri çekilmesi, yardımlar ve yeniden inşa konuları yoğun teknik uzmanlık, uzun mesai ve siyasi kararlılık istiyor. En basitinden silahsızlanma sürecinde hangi silahın saldırı hangisinin savunma amaçlı olduğu bile tartışma konusu. Ve daha onlarca mutabakat arayan soru cevap bekliyor.
En hayati öncelik ise "Trump'ın egosunu yönetebilmek". ABD Başkanı'nın sınırsız egosu nasıl ateşkesi getirdi ise aynı ateşkesi de o kadar kırılgan halde tutuyor. "Sadece sonuç odaklı olan, kendisini hızlı sonuca ulaştıranlarla hemen diyalog kuran, sonuç değil süreç diyenlerle ilgilenmeyen" Trump ile bu ateşkesin yönetilmesi hiç kolay olmayacak.
İsrail saldırılarının Gazze halkına kelimelerle tarif edilemeyecek bir maliyeti oldu elbette. Filistin adına olumlu bir gelişme varsa o da "iki devletli çözümün yeniden masada olması."