CHP kurultayı

Cumhuriyet Halk Partisi'nin 38. olağan kurultayı konusundaki tasarımlar, CHP'deki oligarşik yapılar tarafından, haftalar öncesinden tamamlandı ve kurultay, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ve Özgür Özel'in arasındaki bir yarışa indirgendi.

Kurultay sürecinde, emperyalizme ve kapitalizme karşı samimi bir mücadele veren ve yıllardır, partinin ilkelerine, özüne dönmesi gerektiğini, sol ekonomik politikaların uygulanması ve laiklik ilkesine sahip çıkılması gerektiğini savunan diğer adayların, kurultay sürecinde bertaraf edilmesi için gerekli her şey yapıldı.

Bu çerçevede söz konusu adaylara, siyaset, ticaret, medya ilişkileri kullanılarak, haftalarca süren sistematik bir medya ambargosu uygulandı; delege mühendisliği ve delege ağalığı üzerinden bir delege ve imza tekeli yaratıldı; kurultay delegeleri çeşitli yollarla baskı altına alındı; aday adayları için 69 delege imzası yeterli olduğu halde, Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu, tüzükteki "Birden fazla adaya imza verilemez" maddesini kullanarak, yüzlerce imza topladılar ve bu yolla, diğer aday adaylarının adaylaşmasını engellediler; kurultay salonuna hangi brandaların ve afişlerin asılabileceğine ve kimlerin hangi oranda salona alınacağına dair kararları, iki aday birlikte verdiler ve bunun da adına, "Demokrasi ve Birlik Kurultayı" adını verdiler.

Siyaseti kariyer nesnesine dönüştürenler, kendilerinden bekleneni yaparak, siyaseti ilke, ideoloji ve dava adına yapanları yine şaşırtmadılar.

Kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu, her zamanki kurnazlıklarını devreye sokarak, CHP'nin sağa kaydığını iddia edenlerin, "sağı ve solu bilmediğini" iddia ederek, siyaset bilimi ve siyaset felsefesi tarihine bir fiyasko olarak geçecek açıklamalar yaptı, aslında kendisinin sol siyasetin ne olduğunu bilmediğini, bir kere daha ortaya koydu.

Kemal Kılıçdaroğlu, kâğıt toplayan çöpçülerin, ev temizliği yapan kadınların, apartman yöneticilerinin, mevsimlik işçilerin yanında olduğuna ve yardıma muhtaç insanlara yardım ettiğine dair örneklemeler yaparak, bunların sol siyaset olduğunu anlatmaya çalıştı.

Başka bir deyişle Kemal Kılıçdaroğlu, hayırseverliğin sol siyaset olduğunu iddia ederek, sol kavramının içini bir kere daha boşalttı; özelleştirmelere kategorik olarak karşı olup olmadığına; daha önce özelleştirilen kamu kurumlarının tamamının yeniden kamulaştırılıp kamulaştırılmayacağına; daha çok kazanandan daha çok vergi alınıp, orta sınıfın ve yoksul kesimin vergi yükünün hafifletilip hafifletilmeyeceğine; sendikalarla organik ve örgütlü ilişkilerin kurulup kurulmayacağına; her ilde ve ilçede kaliteli ve ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetlerinin verilip verilmeyeceğine ve bunlarla ilgili projelere; bozuk düzeni değiştirip değiştirmeyeceğine dair hiçbir şey söylemedi.