21. yüzyılda siyaset

Antik Yunan filozofu Aristoteles, insanın doğası gereği toplumsal bir canlı olduğunu söyler. Dolayısıyla erdemli olmak da ancak toplumsal bir bağlamda olanaklıdır. Bu nedenle toplumsal yaşamı iyi bir biçimde düzenlemek ve iyi bir siyasetçi olmak yaşamsal önemde bir konudur.

Ancak siyasetçilerin, siyaseti bir kariyer veveya çıkar nesnesine dönüştürdükleri yerde; siyasetin halk için değil, siyasetçiler için yapıldığı bir ortamda, iyi bir siyasetten söz edilemez.

Siyasetin halka, halkın da siyasete yabancılaştığı bir ortam, toplum için en tehlikeli ortamdır. Halk ile siyaset arasındaki bağlantının koptuğu yerde, monarşik, oligarşik, teokratik yapılar doğar. Siyasetin halkla örtüştüğü yerde ise demokrasi oluşur.

Halkla siyasetin örtüşmesini popülizm sananlar büyük bir yanılgı içindedirler. Halkla siyasetin örtüşmesi, siyasetin halkın iyiliği için yapılmasıyla olanaklıdır.

Monarşik, oligarşik ve teokratik yapılar da cumhuriyetçilikle, halkçılıkla ve laiklikle yıkılır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılında kavranması gereken en önemli konulardan birisi budur.

İdeolojisiz siyasetin yaygın olduğu bir ortamda, siyaset bir yandan makam ve koltuk kapmaca oyununa, bir yandan da retorik ve polemik tiyatrosuna dönüşür.

Retorik "güzel" ve "etkili" konuşma sanatı ve hitabet yeteneği olarak da bilinir. Antik Yunan filozofları Sokrates ve Platon, retoriğin çok tehlikeli bir şey olduğunu ve insanın bilgelik yolunda bir engel olduğunu düşünürler.

Çünkü retorik ikna etmek amaçlıdır ve sadece insanların algılarını yönetmeye yarar. Oysa önemli olan algılar değil, doğrular ve gerçeklerdir. Bunun için de gerekli olan şey retorik değil, felsefedir, kavramsal ve kuramsal akıl yürütmedir.

Retorik aracılığıyla insanlar doğru olanın yanlış olduğu veya yanlış olanın doğru olduğu konusunda ikna edilebilirler. Retorik, gerçeği tersyüz etme aracına dönüşebilir.

Polemik de bundan farklı bir sonuç doğurmaz, insanın akıl yürütmelerini zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz. Polemik akıl yürütme içermediği gibi, sık sık Ad Hominem mantıksal yanılsamalara yol açar.

Örneğin, ortaya bir akıl yürütme konduğunda, bu akıl yürütmeye karşı başka bir akıl yürütme ortaya koymak yerine, bu akıl yürütmeyle ilgisiz kişisel bir damgalama ve karalama yoluna gidildiğinde, buna Ad Hominem yanılsama denir.