Mina Urganların sırrı neydi

1980'lerin, 90'ların Aziz Nesinlerin, Mina Urganların, Yaşar Kemallerin, Mehmet Ali Aybarların, İlhan Selçukların, Adalet Ağaoğullarının yarattığı etkiyi yaratacak bir aydın rüzgarı esmez oldu. Eskiden muhalefeti de iktidarı da etkileyebilen bir kanaat önderleri efsanesi vardı, yıkıldı, yok oldu. Aydınlarımızın bir kısmı son dönemde aşırı kötümser bir ruh hali içinde. "Bu ülke değişmez, bu millet adam olmaz" karamsarlığına yeniden sarıldılar. Genellikle seküler-modernist-sol tandanslı bir aydın topluluğumuz vardı. Bu topluluk, 'irtica' tehdidine karşı ortak bir tepkisellik içindeydi. Ancak içlerinde 1980'lerde başlayıp 1990'larda gelişen yeni bir duruş oluştu. Seküler aydınların bir kesimi, 'irtica' meselesinde merkezden koptular. Başörtüsü ile başlayan tartışmada kendi içlerinde farklı tavırlar içine girdiler ve bölündüler. 'Şeriat tehlikesi' üzerine kurulan modernist siyasetin yanlış olduğunu söylemeye başladılar. İnsan hakları, evrensel hukuk temelli yeni bir akım, sert laiklik taraftarlarıyla demokrasi tartışmasına girişti. Dine, dindarlara, dincilere karşı tutum konusundaki tartışma derinleştikçe, saflaşma da katılaştı. Laik aydınlar içinde kuvvetli bir eğilim, 'şeriat tehdidi' esastır noktasında alevlendi. Bu ilk bölünmeydi. İkinci bölünme Kürt meselesinde kendini gösterdi. Bugüne kadar devletin milliyetçi çizgisinin pek dışına çıkmamış aydınlar, şimdi de 'Kürtlerin hakları' konusunda eskisinden farklı bir yaklaşım benimsedi. 1968 isyanında bile milliyetçi sınırları pek aşmamış olan solcu aydınların bir kesimi bir süredir hak isteyen Kürtleri dinlemeye, anlamaya çalışıyor. Bu iki bölünme noktası AK Parti iktidarının ilk yıllarında, belirginleşti. AK Parti AB yasaları, kadın hakları, çözüm süreci gibi alanlarda devletin geleneksel çizgisinin dışına çıkarken,