1 Mayıs'ı özgürlük ve birlik bayramına çevirelim

1 Mayıs 1977 katliamı, bizim kuşağın hafızasında yer etmiştir. 34 insanımızı yitirdiğimiz o acı olayların failleri hiçbir zaman yargı önüne çıkarılamadı. O mitingi düzenleyen ve katılanların önemli bir çoğunluğu, olayın, uluslararası çapta bir devlet komplosu olduğunu düşünüyor. Veya öyle düşünmeyi tercih ediyor diyelim. Sol hareketlerin 1 Mayıs 1977 katliamındaki sorumluluğu maalesef yeterince sorgulanamadı. En azından sol kendi içinde bu konuyu enine boyuna cesur bir değerlendirmeden geçirmedi. Bu yük, omuzlarımızda. 1 Mayıs 1977 katliamından sonra, meydan genelde yasaklı kaldı. 2010 yılından itibaren üç kez Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs barışçı, birleştirici ve geleceğe umutla bakabileceğimiz bir hava içinde kutlandı. 2013 yılında Gezi olayları patlak verdi. Taksim Meydanı da eylemlerin merkezi haline dönüştü. Ülke çapında yaygın çatışmaların yaşandığı bir dönemden geçtik. Gezi olaylarından sonra, Taksim 1 Mayıs'a kapatıldı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a göre Gezi olayları iktidarı devirmeyi hedefleyen bir kalkışmaydı. O gün bugündür, Taksim, kapalı tutuluyor. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, meydanı "katılanların güvenliği açısından kapattıklarını" söylüyor. Aslında üç yıl arka arkaya yapılan 1 Mayıs kutlamalarında en küçük bir olay yaşanmamıştı. Bu dönemde düzenlenen Taksim buluşmaları, tarihimizin en az olaylı 1 Mayıs'ları arasında gösterilebilir. Şimdiye kadar yaşadıklarım ışığında yaptığım bir gözlemi bu vesileyle tekrar etmek isterim: Eğer devlet, olay çıkmasını istemiyorsa olaylar yaygınlaşmıyor veya olay çıkmıyor. Bu nedenle güvenlik zafiyetinden söz etmek gerçekçi değil. 1 Mayıs Taksim'de kutlansa, işçiler kırmızı bayraklarıyla meydanı doldursa, bu, yeni bir barış iklimi açısından fırsat olabilirdi. Taksim'i açmak iktidar muhalefet ilişkilerinin yumuşaması bakımından da bir başlangıç sayılabilirdi. Maalesef şu an bu imkanı değerlendiremiyoruz.

strong class"read-more-detail"Haberin Devamı

Ve Anayasa Mahkemesi