Nefs ve ruh: Bir ıstılah kargaşasının serencamı

Türkçede son yıllarda çokça karıştırılan terim gruplarından biri de nefs ve ruh ikilisidir. Hem çeşitli vesilelerle verdiğim konferanslarda hem de televizyon programlarında konuşma nefs veya ruh hakkında ise bu iki kelimenin anlamı hususunda mutlaka sorularla karşılaşıyorum. Aslında meselenin epeyce ayrıntısı var. Kalb, fuâd, sadr, sır gibi kelimelerin de üzerinde ayrıca durulması ve bunların nefs ve ruhla ilişkisinin belirginleştirilmesi gerekiyor. Fakat şimdilik sadece nefs ve ruh terimlerinin kullanım alanlarına işaret edip kısmen açıklığa kavuşturmak istiyorum.

Türkçe ruh kelimesini insan bedeninden farklı ve ferde kimliğini veren cevher anlamında kullanıyoruz. Ruhun cevher olması bedenin bir hali olmaması ve bedenden ayrı ama bir şekilde bedenle ilişkili bir cevher anlamına geliyor. Nefs kelimesini de genel olarak cismânî veya bedensel arzu ve isteklerimizi ifade eden hevâ anlamında kullanıyoruz. Daha incelikli kullanımda hevâ, arzu ve isteklerin kendisinden kaynaklandığı yapı anlamına gelir.

Nefs ve ruh kelimelerinin bu kullanımı, aslında şer'î bilimler geleneğinden bilhassa kelâm geleneğinden geliyor. İbnü'l-Arabî öncesindeki tasavvuf metinlerinde de ruh ve nefs genellikle bu anlamda kullanılır. Fakat nefs ve ruh kelimelerinin felsefe geleneğine ait metinlerdeki kullanımı epeyce farklıdır. Filozoflar, kelâm geleneğinden farklı olarak ruh kelimesini insan veya hayvan bedenindeki canlılık anlamında kullanırlar. Bedendeki canlılık kalpte meydana gelip bedene yayılan cismânî veya fiziksel bir durumdur. Nefs ise filozoflara göre Türkçede ruh kelimesinin karşılığı olarak kullanılsa da daha geniş bir bağlama sahiptir. Esas itibariyle Aristoteles ve Eflâtûn metinlerine kadar uzanan bir geçmişe sahip bu kullanıma göre nefs, esas itibarıyla fizik bilimlerinde hareketin ilkesi anlamına gelir. Bitkinin beslenme, büyüme ve üreme hareketlerinin ilkesi, bitkisel nefs; hayvanın beslenme, büyüme, üreme ve iradeli hareketlerinin ilkesi, hayvanî nefstir. İnsanın beslenme, büyüme, üreme, iradeli ve ihtiyârî hareketlerinin ilkesi ise insanî nefstir. İnsanî nefse "düşünen, bilen" anlamında nâtık nefs de denir. Bu nefslerden bitki ve hayvana ait olanı, bitki ve hayvanın bedenine yerleşmiş olup cismânî veya fiziksel bir cevher iken insanın nefsi fiziksel bir cevher değildir. Bu sebeple insan nefsi, bedene veya bedenin herhangi bir organına yerleşmiş değildir. İnsan "ben" derken aslında bedenine değil bu nefse işaret eder. Bu nefs gerçekte bedendeki canlılığın yani ruhun da kaynağında bulunur, manevî veya aklî bir cevherdir, beden gibi elementlerden oluşmadığından bedenin ölümüyle ölmez, yaratılmış olmakla birlikte varlığı ebedîdir, ölüm sonrasında azabı yaşayacak yahut nimetleri tadacak olan da bu nefstir. Filozoflar bu anlamdaki nefsi ifade etmek için nadir veya ender olarak "ruh" kelimesini kullanırlar. Hatta ruh kelimesinden ziyade nefsin manevî ve aklî varlık oluşundan kaynaklanan durumları nitelerken "ruhânî" tabirini kullanırlar. Türkçede hevâ veya hevânın kaynağı anlamında kullandığımız nefs, filozofların "ruh" kelimesiyle ifade ettiği ve hayvanî canlılık anlamıyla kesişmektedir. Türkçede kullandığımız anlamıyla "ruh" kelimesi de filozofların nefs kelimesiyle kesişmektedir.

Pekâlâ, Türkçede oturmuş bir ıstılah varsa bu karışıklık nereden çıktı Karışıklığın nedeni son kırk yılda İslam düşüncesini kaynaklardan hareketle yeniden yazma faaliyeti ile kaynakların Türkçeye kazandırılmasını amaçlayan tercümeler. Filozofların metinlerinin çevirisinde ruh ve nefs terimlerini tercüme etmeyip onların kullandığı şeklinde kullanmaya başladık. Mesela İslam düşünce geleneğinde en meşhur psikoloji metni, İbn Sînâ'nın eş-Şifâ külliyatının Nefs kitabıdır. Bu metin, Aristoteles'in Peri Psykhēs'inin İslam dünyasındaki mukabilidir. Aristoteles'in bu metni Arapçaya Kitâbü'n-Nefs, Latinceye De Anima, Türkçeye Ruh Üzerine adıyla çevrilmiştir. Fakat biz yeni çevirilerde Arapça terimleri koruduğumuzdan hem İbn Sînâ kitaplarındaki hem de diğer İslam dönemi filozof, mütekellim ve sûfîlerinin kitaplarındaki nefs terimlerini Türkçede yine nefs olarak karşılıyoruz. Konuyu yazarken ve anlatırken "nefs teorisi" başlığı altında ele alıyoruz ve muhataplarda kafa karışıklığına yol açmamak için zaman zaman buradaki nefs kelimesinin ruh anlamını ifade ettiğine ve hevâ anlamına gelmediğine işaret ediyoruz. Dolayısıyla İslam filozoflarının insan tasavvuru anlatılırken ya ruh kelimesi kullanılmamakta ya da çok az kullanılmaktadır. İbnü'l-Arabî sonrası nazarî tasavvuf metinleri de felsefe geleneğinin nefs teorisini kullandığından onların metinlerinde de nefs hevâ anlamından çok insana kimliğini veren cevher anlamında kullanılmaktadır. Bu sebeple dikkatsiz veya hazırlıksız bir okur aynı sorunu mesela Sadreddin Konevî'nin metinlerini okurken de yaşayabilir. Bilhassa son otuz yıldır yazılan metinler ve konu etrafından yapılan konuşmalar, bu terimlerin kullanımında epeyce kargaşaya yol açtı. Bu bakımdan bir metni okurken yahut bir konuşmayı dinlerken kafa karışıklığından kurtulmak için ya metnin ait olduğu veya konuşmacının sözünü ettiği geleneği gözden kaçırmamak ya da anlatılan görüşlerin muhtevasını takip etmek gerekiyor.