Oturulabilir bir evin, hastane, sağlık ocağı, fırın ya da bakkalın kalmadığı, kısaca sosyal hayatın adeta sonra erdiği o daracık Gazze şeridindeki soykırım, şimdi katiller için maliyeti düşürülmüş olarak sürdürülüyor: Açık!
ABD-İsraili'nin dünya tarihinde benzeri olmayan bu vahşetine karşı yapılmış ve yapılabilecek hiçbir şey yok. Dünya devletlerindeki ve halklarındaki bu edilgenliğe karşı İsrailoğullarının tarihte de sadece güçle, burunları kırılarak durdurulabildiklerini bilen vicdan ve merhamet sahiplerinin yeni bir Titus'un yetişmesini beklemeleri de boşuna. Çünkü zaman 71 yılı olmadığı gibi, bil-kuvve Titusların tamamı o günden bugüne Vatikan güdümlü olarak değiştirilen Yahudi-Hıristiyan siyasal ilahiyatı içinde -ekonomiyi de ihtiva ederek- çok farklı bir dispozitife eriştirilmiş; en kısa söyleyişle tarihin ve dünün bil-kuvve Tituslarından bizim zamanımızın SiyoNazileri devşirilmiştir.
Yine de ABD-İsraili'nin şekli bombalanmadan aç bırakılmaya doğru yenilenerek ve hep artarak devam eden vahşetine karşı ancak vicdan ve merhamet sahiplerinin taşıyabileceği tam bir umut bile değil sadece bir umut kırıntısıyla gözler her fırsatta Batı'ya çevrilmekte, burada umut belirten en küçük kıpırdanışlara aşırı bir duyarlılıkla kulak kabartılmaktadır.
Bu bağlamda "Hıristiyan Trump, Yahudi Netanyahu'yu telefonda azarladı"; "İngiltere Başbakanı, İsrail'e mühlet verdi", "Fransa Filistin'i devlet olarak tanıyacağını açıkladı" vb. salt medyatik duyumlar, bildirimlere bile kendi içinde ciddi bir değer yüklenmeye başladı. Sadece safların fayda umabilecekleri bir sanal değer!
Gerçekte ise sözünü ettiğimiz enenme, Hıristiyanlığın Roma'nın devlet dini olduğu gün başlaması nedeniyle uzun tarihe yerleşmiştir.
Bu yerleşme Yahudi-Hıristiyan Siyasal İlahiyatı'nın -çoğu zaman modern ve dolayısıyla sözüm ona özgür düşüncenin şahikaları olarak- bizim de kendilerine selam durduğumuz Rönesans, Aydınlanma ve Modernizm devirleri entelektüellerince müştereken -geleneksel olarak- tahkim edilmiş bir yerleşmedir.
Ayrıca söz konusu devirlerdeki entelektüellerin, felsefecilerin kahir ekseriyetinin Yahudi kökenli olmaları da bir tesadüf değildir, tıpkı bizim günümüzden ya da bizim hala düşüncelerine itibar ederek okuduğumuz Yahudi asıllı Max Scheler, Edmund Husserl, Edith Stein, Simone Weil ve daha birçok felsefecinin Hıristiyanlığı seçmelerinin de bir tesadüften ibaret olmadığı gibi.
İlettiğimiz bu bilgiler yukarıda vicdan ve merhamet sahiplerinin yeni bir Titus'un yetişmesini beklemelerinin boşunalığına da birer delildir. Zira "köpek köpeği ısırmaz" türünden sosyal medya salvolarını aşarak, Batı düşüncesinin daha doğru bir söyleyişle Yahudi-Hıristiyan Siyasal İlahiyatı'ndaki geleneğe tabi işleyişin izini sürdüğümüzde de ortaya çıkan budur. Yani Hıristiyan Batı dünyası Yahudilik inanç ve kültürü üzerine inşa edildiği için -vicdanlı Batılıların münferit ve edilgen tepkileri dışında- Batı'dan hem halk hem de devlet olarak Gazze soykırımına karşı bir duruş beklemek boşunadır.
Bunu en eski isimlerden, kendisinden sonrakiler için de bir düşünme modeli oluşturan Thomas Aquinas'ın Eski ve Yeni Ahit konusundaki şu karşılaştırmasından daha açık olarak görebiliriz: