Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii

"Batılılar bir bahçeye girdiklerinde oradaki bitkileri sayarlar. Doğulularsa o bahçedeki bitkilerin kokusuyla mest olmayı seçerler" şeklindeki meşhur söyleyiş, Batılıları zevkten, Doğuluları (Müslümanları) ölçüden ve ahenkten "yoksun" sayması nedeniyle problemlidir. Zira, inancı ne olursa olsun insanlığının farkında olan her fert bilgi ve tecrübe düzeyine göre zevk ile ölçü ve ahengin berzahında durur. Kültürel nedenlerle mezkur iki durumdan birine daha fazla bir eğilim söz konusu olsa da, neticede her iki dünyadaki medeni şahikalar zevk ile ölçü ve ahengin birliğini, evrenselliğini ele veririler. Buradaki "eğilim" farkına, Heinrich Wölfflin'in Mimarlık Psikolojisine Öndeyişler'indeki "Mimarlık psikolojisinin görevi, inşa etme sanatının kendi araçlarıyla uyandırabildiği ruhsal etkileri betimlemek ve açıklamaktır." şeklindeki tanımından baktığımızda, Batı'da aracın (materyalin), Doğu'da ise zamanı ve mekanı da bir ruhsallığın etkili olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre konu tam da Wölfflin'in mimari esasında "dışavurumların aktarılmasına" mahsus oluşturduğu "Her ruh halinin, ona düzenli olarak eşlik eden belirli bir dışavurumu vardır; çünkü dışavurum dediğimiz, içeride olup bitenleri göstermek üzere dışarıya asılan bir tür bayrak değildir; yokluğu fark yaratmayan bir şey de değildir. Dışavurum, daha çok zihinde yaşanan olayın bedende kendini göstermesidir. Dışavurum sadece yüzümüzdeki kasların kasılmasından ya da ekstremitelerimizin hareketlerinden ibaret değildir. Dışavurum bedensel organizmanın bütününü kapsar." şeklindeki ilk önermede somut bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Zira Wölfflin, burada araçla ruhsallığı dışavurumda birleştirerek aşmaya çalışırken, zihniyeti gereğince önermesini "bedensel organizma" terkibine hapsettiği için bunu başaramamıştır. Bizim el-Makdisî (ö. 1000 civarı), el-Bîrûnî(ö. 1061), et-Tancî(ö. 1368-69), Cafer Efendi (ö. ) ve kendi günümüzden Turgut Cansever vd. büyüklerimizden mülhem olan "bakış terbiyemiz" ise, yukarıdaki berzah zikrimize bağlı olarak, araçla ruhu birleştiren bir bakıştır. Bunu derken Doğu-Batı sentezi gibi meymenetsiz bir terkipten değil, geometri kabiliyetini, Batı dillerinde bulunmayan kalp, gönül, vefa, hatıra görmelerinden hareket ediyoruz. Mouayed Mnari'nin "Kayrevan Şehrinin Osmanlılaştırılması ve Tarihi Eserleri" adlı çalışmasında (doktor tezi, 2018), Tunus'un Dayılık Devri'nde dayıların Kayrevan'a girerlerken atlarından indip, ayakkabılarını çıkartarak yürüdüklerine dair naklettiği bilgi bile tek başına bizim bakışımızdaki farkı ifade etmeye yeterli gelir. Zira bu tutum Wölfflin'in "bedensel organizma" terkibine sığması asla mümkün olmayan bir bakış ya da yine onun kullandığı kelimeyle başka zihniyetlerde benzeri olmayan bir dışavurum tarzıdır. Yukarıdan beri zikrettiklerimize bağlı olarak Ukbe b. Nafi camiine, halk arasındaki adıyla Sîdî Ukbe'ye ya da Cuma camii anlamında Ulucami'ye eriştirildiğimizde ziyaretimizin ilk muhatabının da Peygamberimiz Aleyhisselam'ın