Açık adı Havacılık Uzay ve Teknoloji Festivali olan TEKNOFEST'in bir yenisi nasipse yarın başlayacak ve 21 Eylül'le kadar sürecek.
İlki 2018 yılında İstanbul Havalimanı'nda gerçekleştirilen festivalin yenisinde 54 ana kategori ve 127 alt kategoride düzenlenecek yarışmalarda ödüller verilecek; roket gösterileri yapılacak; insansız hava aracı projeleri, yapay zekâ uygulamaları ve engelsiz yaşam teknolojileri sergilenecek. Böylece, eski havalimanında yapılacak olan TEKNOFEST İstanbul 2025'te de -öncekilerde olduğu gibi yine- çok yoğun bir program uygulanacak.
Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı'nın öncülüğünde, ilgili bakanlıkların, kurum ve kuruluşların paydaşlığıyla gerçekleştirilen TEKNOFEST'ten hamiyet duygusuna sahip olan herkesin göğsünün kabardığı malumdur. Ben de bu herkesten biriyim ve TEKNOFEST'le ilgili dışa yansıyan her karar, icat, uygulama ve haberlerle… gönlüm gönenmektedir ki insani bir haslet olan hamiyet duygusu esasında bunun böyle olması da son derece tabiidir.
Ancak konu bunlardan ibaret değildir. TEKNOFEST'in yapıldığı ilk yıldan bugüne kadar geçen yedi yıl gibi kısa bir sürede, silah teknolojisiyle ve onun eklemlendiği savaş endüstrisiyle ilgili anlayışımızda da büyük bir değişmeyi millet olarak yaşadık.
Şöyle ki,
1 Mart Tezkeresi adıyla maruf olan, ABD'nin Irak'ı işgalinde Türk hükumetinden istediği desteğin 25 Şubat 2003'te TBMM tarafından reddedilmesiyle başlayan ikili ilişkilerdeki gerilim, Türkiye'nin, 2013'te ABD'den Patriot füze savunma sistemini satın alma teklifinde bulunması ancak ABD'nin sistemin teknik özelliklerini Türkiye paylaşmayı reddetmesi üzerine Rusya'dan S-400 satın almasına karar vermesiyle hat safhaya çıkmış; akabinde ABD, Türkiye'yi F-35 programından atmakla kalmamış, salt kendi çıkarları için düzenlediği CAATSA yasası kapsamında Türkiye'ye politik, endüstriyel, ekonomik ve askeri düzeylerde muhtelif şantajlar yapmaya başlamıştır.
Söz konusu gerilimde henüz bardağı taşırmayan ama her an taşırma istidadına sahip olan son damlalar ise şunlar olmuştur:
TBMM'nin 1 Mart Tezkeresi'ni Türkiye'nin kendisine güven duymayışına daha açık bir söyleyişle Arap Kral-valileri gibi kendisine boyun bükerek teslim olmayacağına yoran ABD, eskiden yaptığı dolaylı kuşatmayı görünürlüğe çıkarmış ve bu bağlamda YPG-SGD terör örgütlerini kendi vesayeti altına alarak onları en yeni silahlarıyla donatmış; Yunanistan ve Bulgaristan'da zaten var olan üslerini Ukrayna-Rusya savaşını bahane edinerek, gerçekte ise Türkiye'yi daha fazla kuşatmak maksadıyla genişleterek tahkim etmiştir.
Diğer bir gelişme ise ABD-İsraili'nin, HAMAS'ın 7 Ekim 2023'te yaptığı istiklal harekatına karşı Gazze'de soykırım yapması ve İngiltere başta gelmek üzere birçok Batılı ülkenin verdiği koşulsuz destekle zincirlerinden boşanmış bir kuduz köpek saldırganlığıyla bölge ülkelerine sudan bahanelerle saldırılarda bulunmasıdır.
Diğer bir önemli gelişme ise Türkiye'nin Suriye'deki Esat rejimini yıkan güçlerle köklü ilişkiler kurarak, ABD-İSRAİLİ'nin işgalini genişletme hayallerine -şimdilik- bir set çekmiş olasıdır.