Sumud ve Özgürlük filolarına canları pahasına katılanlar, ABD-İsraili'nin Gazze'de işlediği soykırımı, açlık zulmünü -kendi sorumluluklarını da ifa etme tahtında- ifşa ettiler. Dolayısıyla onların eylemlerini -tereddütsüz bir şekilde- meşkur olarak nitelemek ve onları tebrik etmek gerekir.
Bu bağlamda o serdengeçtilere sosyal medyada yapılan yanlış isnatlar, iftiralar, saldırılar ve sataşmalar ise çok açık bir şekilde gösterdi ki, onların söz konusu eylem ve ifşaları sadece SiyoNazileri değil sosyal medyadaki örgütlü münafıkları da fena çarpmıştı.
Buna mahsus birkaç örneği değerlendirmeden önce, çoğu kendi burunlarını silmekten aciz oldukları halde Türkiye'ye en üst perdeden rol ve istikamet tayin edebilenlerin yazmaktan usanmadıkları şu teraneyi ele almalıyız:
"İspanyollar kadar olamadık, İspanya kadar cesaret göstermedik!"
ABD-İsraili'nin HAMAS'ın özgürlük harekâtına karşı başvurduğu aşır şiddete itirazda Türkiye'nin İspanya'ya göre geride kaldığını belirten bu terane, her şeyden önce Uluslararası Hukuk'tan habersizliğin; asma, yıkma, yakma… salvolarını ihtiva eden kuru cengaverliğin bir mahsulüdür.
Zira, ABD-İsraili'nin kendi savaş suçlarından biri olarak ihlal ettiği Uluslararası Hukuk, Türkiye açısından hâlâ bağlayıcıdır. Zira Türkiye, hem deniz hem de Suriye'nin istiklalinde birinci derecede rol üstlenmesi nedeniyle kara cihetinden ABD-İsraili ile ahlaken komşu değil hukuken sınırdaştır. ABD-İsraili ile sınırdaş olan bir devletle (Türkiye), sınırdaş olmayan bir devletin (İspanya) hukuki pozisyonları da aynı değildir; ilkinin fiili müdahalesi savaş sebebi, ikincisinin ki ise hukuka ve kendi halkının vicdanına dayalı bir protestodur.
Hal böyle olunca, Türkiye ile İspanya'nın ABD-İsraili'nin Gazze soykırımına karşı duruş tarzları, sınırdaş olma ve olmamada hukuk esaslı teknik bir farka tabidir, meselenin manasına ait değildir, yani mana cihetiyle Türkiye ve İspanya'nın tutumları aynıdır.
Öte yandan Türkiye ile İspanya'nın -ve Portekiz'in Yahudilerle tarihsel ilişkileri de aynı değildir. Yahudilerin Engizisyon devrinde İspanya ve Portekiz'den sürülmeleri, her iki devletin de 2. Dünya savaşındaki holokost tiyatrosuyla ilişkili olmamaları artık çok uzak bir geçmişe aittir. Türkiye ise daima yakın geçmişte ve hep şimdidedir zira, hem Nebevilik esasında Filistin konusunu sürekli güncelleyen bir halka sahiptir hem de siyaseten ABD-İsraili ile çift katlı ve daima sıcak bir ilişkiyle tabidir.
Mezkur teraneyi ulu-orta savuranların, ihtimal dahilindeki Müslümanca hassasiyetlerini yargılamadan kaçınmaya çalışsak da, asıl o teraneyle görünürlüğe çıkan bir hamakate işaret etmek zorundayız.
Sumud ve Özgürlük filolarının SiyoNaziler kadar çarptığı münafıklara ya da bunlar nedeniyle münafıklıklarını açık edenlere gelince…
Bunun öncesi, Sumud serdengeçtilerinin ABD-İsraili'nden özür dileyerek hapishaneden çıktıklarına dair yapılan iftiradır.
Yiğit ve metanetli kardeşim Ersin Çelik ilgili müfterilere gerekli cevabı (bkz: https://www.yenisafak.com/yazarlar/ersin-celik/adi-bir-iftira-biz-israilden-ozur-mu-diledik-4756622) verdiği için, bunun üzerinde ayrıca durmamıza gerek yoktur.