Sömürgeciliği kanıksatılmış yalanlarla meşrulaştırmak

Bu ayrımla söylemek istediğim ilk şey ise, Modernizmin 19. yüzyılın başında tedavüle koyduğu Uluslararası / Uluslaraşırı / Dış… Politika esaslı Uluslararası Hukuk, İnsan Hakları, adalet, özgürlük, özerklik, evrenselcilik, küreselcilik… vb. kavramların Gazze Sokırımı'nda ne denli içeriksizleştikleri, uçucu bir hale geliverdikleri ama buna rağmen söz konusu terimlerin, kelimelerin sömürgeciler tarafından Modernizmin kutsal kaseleri olarak hâlâ bir masal tekerlemesi gibi ciddiyet tonuyla ve bilimsel gerçeklik numarasıyla tekrarlanabildiğidir.

Modernizmin hakikat kılıklı bu büyük yalanlarının, Dış Politikatemalı olarak gündelik olayları anlatma, değerlendirme tahtında yazılmasına elbette hiçbir itirazımız olamaz, bilakis onların ilgili yazılarına a priori olarak hadisatın nabzını tutma kabiliyetleri nedeniyle ihtiyacımız vardır.

Nitekim bize fazla uzak olmayan bir geçmişte Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi (ö. 1914), haftalık Hikmet gazetesindeki yazılarında yukarıda zikrettiğimiz modern yalanları ısrarla işlemişti ve biz onları günümüzde olup bitenleri anlamak için -sanki şimdi yazılmışlar gibi- okumaktayız. (Bkz.: İnsanlık Âlemi, Yirminci Asırda Âlem-i İslam ve Avrupa Siyaseti, Büyüyenay Yayınları)

Entelektüel vurgumuzu bu yönde izlediğimizde şu ilginç sonuçla da karşılaşırız: Batı'nın kendi içinde Etienne Balibar, Michel Foucault, Jacques Derrida, Slavoj Žižek, Jean-Paul Sartre, Frantz Fanon, Edward Said, Antony Anghie, Antonio Negri,Mark Mazower… yoluyla -faklı ilmi disiplinlerde- sömürgecilerin modern yalanlarına karşı yapılan şiddetli itirazlar da adeta yok hükmünde olup, yalanın devamlılığı her türlü gerçekliğin ve itirazın önündedir.

Önceki birkaç yazımızda bu devamlılığın, Hıristiyanlığın Roma'nın devlet dini oluşuyla birlikte içselleştirilen paganizm - Yahudi-Hıristiyan İlahiyatı'nın derin ilişkisinden kaynaklanışına işaret etmeye çalışmıştık. Şimdi de bu devamlılığa entelektüel düzeyden bakmaya çalışalım. Ancak bunu burada Batı sömürgeciliğinin tarihini anlatarak yapamayacağımız için, mevcut bilgilerimize, fiili şahitliklerimize yaslanarak -ve dolayısıyla sadeleştirerek- anlatmaya çalışalım.

Örneğin Birleşik Almanya'nın ilk Şansölyesi Otto von Bismark'ın -Osmanlı'nın da bir temsilcisiyle yer aldığı- Berlin Batı Afrika Konferansı'nın açılış konuşmasında (1884) "Afrika'ya ticareti, Hıristiyanlığı ve uygarlığı (civilization) yaymak için gidiyoruz." demesiyle, 2003 yılının ABD Başkanı George W. Bush'un Irak'ı "Saddam Hüseyin'in zalimce yönetimi altında acı çeken halkını özgürleştirmek ve demokrasi getirmek" için işgal ettiğini (2003) söylemesi arasında neden hiçbir fark olmadığını; uygarlaştırma, yeni mottosuyla demokratikleştirme yalanlarının dünya halklarının gözlerinin içine baka baka bunca zamandır nasıl kesintisiz olarak sürdürüldüğünü anlamaya ve bunun Gazze soykırımıyla olan ilişkisini öğrenmeye çalışmak gibi… Diğer bir yaklaşımla, bize göre öteki'den verdiğimiz bu örnek minvalinde üretilen,