Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır

Müslümanların ibadethanelerine, "secde edilen yer" anlamında "mescit"; "ibadet maksadıyla toplanılan yer" anlamında "cami" denilir. Her ikisi de Kur'an'daki ilk manası "birlemek, tevhit etmek" olan (bkz.: Yahya b. Sellâm, et-Tesârîf) "ubudiyet"e göndermede bulunması bakımından aynı derecede kullanım değerine sahiptir.Yine de Hac suresinin 40. ayetindeki "savamıu ve biyaun ve salavatun ve mesacidu" ibaresinde üç dindeki ibadethaneler ismen ayrıştırıldıkları ve Bakara 2187; A'raf 729 vd. ayetlerde de "mescit" kelimesi kullanıldığı için, Müslümanların cami kelimesi yerine mescit kelimesini öncelemeleri büyüklerimizce daha uygun görülmüştür.Önemine binaen şu hususu hemen vurgulamalıyız: En geniş anlamıyla tüm evlerin yapımında yaklaşık aynı malzemeler kullanıldığı gibi, şehirler de çoğunlukla eski şehirlerin ve dolayısıyla eski evlerin üzerine kurulmuşlardır. Bu bağlamda teamülen yeni ibadethanelerin yapımında da eskilerinin yeri gözetilmiştir.Oryantalist araştırmacıların meşhur mescitlerin altında ya da yanında bir kilise bulunduğuna dair sürdüre geldikleri iddialar hem bu evrensel teamül hem de Müslümanların Hz. İbrahim'in şeriatına -Hanifliğe- bağlı olmaları nedeniyle, Hz. İbrahim'den Peygamberimiz Aleyhisselam'ın zamanına kadar yapılmış "tevhitle uyumlu" her yapıya -strüktürü ve formuyla birlikte- varis olmaları bakımından geçersizdir.Bu durumda, mimarinin "giydirme sanatı" olduğunu da bildiğimize göre, mescitlerde aranacak şey havralarla kiliselerden süsleme ve dekorasyan tarzlarındaki farklılıkların yanı sıra, ancak mescitlerle kayıtlı unsurların (yeni özel eklemelerin ya da giydirmelerin) tespiti, bunların oluşum süreçleri ve tarzlarıdır. Sîdî Ukbe Ulucamii, Müslümanlara mimarlık psikolojisine mahsus zamanları ve mekanları aşan özel bir mana kazandırmasının yanı sıra işte bu yanıyla da son derece önemlidir.Çünkü Sîdî Ukbe Ulucamii denizin ötesindeki ilk, Peygamberimiz Aleyhisselam'dan sonra inşa edilen Kufe (636), Basra (636), Kudüs (638), Amr b. Âs (642643), Emeviyye (661) mescitlerini takiben yapılan altıncı mescittir (670).Abdülmelik b. Mervan tarafından Kudüs hareminde inşa ettirilen ve yapısıyla tezyinatı bakımından "Müslüman sanatlarının ilk programı" olan Kubbetü's-Sahre (691) öncesindeki bu mescitler mimari ve sanatsal bir ihtiyaçla yapılmamışlardır. Peygamber Aleyhisselam'ın bizzat yaptırdığı ilk mescidin sadeliğini esas alan bu mescitler zaman içinde yıkılıp yeniden yapılarak bugünkü mimarilerine kavuşturulmuşlardır.Sîdî Ukbe Ulucamii'nin bunlara olan ilk farkı, kendi özelinde kimi efsaneleri (hurafeleri) de ihtiva eden yaygın bir kültüre konu olmasıdır. Diğer bir söyleyişle Hz. Ukbe b. Nafi (ra) sadece Kayrevan adlı bir şehir kurmakla kalmamış, burada inşa ettirdiği mescitle kendisinden sonra muhtelif rivayetlerden beslenerek kuşaktan kuşağa aktarılacak bir dizi etkili hikayenin doğmasına da zemin hazırlamıştır.İkinci olarak Sîdî Ukbe Ulucamii, Georges Marçais'nın,