Kan uyumaz, şiiri unutulur ama destanı unutulmaz

Zira Didi-Huberman o fotoğrafları "hiç kimsenin mümkün olabileceğini tahmin edemediği () şey için bir imgelenebilir koparıp almak çünkü bir imge başkası tarafından görülmek içindir." şeklinde değerlendirirken, "İmge bir ufuk değildir. İmge bize yakınımızda bazı parıltılar (lucciole) sunar, oysaki ufuk bize uzakta bulunan büyük bir ışığı (luce) vaat eder." şeklindeki tespitini ise, Franz Rosenzweig ve (Marksist ama mesihçi) Walter Benjamin'in "var kalma", Carl Schmitt ve Ernst Jünger'in "geleneklere geri dönüş" fikri üzerinden temellendirerek, "Benjamin'deki mesihçiliğin ünlü 'dar kapısı'nın bir saniyeliğine zar zor açıldığı"nın ileri sürülüşünden de şu sonucu üretir: "İşte bu bir ateşböceğinin, karanlığın hükmü yeniden ele almasından hemen önce, dostlarını aydınlatabilmesi -onları çağırabilmesi- için ihtiyacı olan yeterli bir süredir."

Aynı zamanda bir parıldamaya elverişli olan bu süre, Auschwitz-Birkenau'dan çekilmiş dört fotoğraf için mümkün görülebiliyorsa, Gazze'de katledilen iki yüz elliden fazla gazetecilerin, sayısı milyonla ifade edilebilecek olan fotoğrafları ve videoları parıldama anını aşıp, soykırım karşısında körleşmiş vicdanları bile tedirgin edecek şekilde şavkımaz mı

Gaz odasını gösteren dumanlı, silik ve bir o kadar da meşkuk dört fotoğrafın, Gazze enkazından çekilmiş gövdelerinden mahrum binlerce çocuk kolunun ya da bacağının; sahipsiz kalmış binlerce yırtık ayakkabının, yarım terliğin, bir enkazın üstüne hıçkırıklar içinde bağdaş kurmuş çaresizliğin, sargılı başın, dizlerin fotoğraflarının yanında hâlâ değerinden söz edilebilir mi

Holokostla Gazze soykırımı karşılaştırmak niyetinde olamayız çünkü insan olmaya ya da olmaya dair bir seçimle karşı karşıya kalırız. Zira Holskostta Yahudi olarak değil Muselmann olarak öldürenlerin torunları tarafından Gazze'de üretilen bu vahşetin insan tanımlı olması mümkün değildir. stelik Gazzelilerin yardım için çağırabilecekleri dostları da yoktur. Bu sebeple biz Gazze soykırımıyla ilgili yakınmalara bile sağır kesilmiş olan Batı'yı ve onların müttefikleri olan Arap vali-krallarının aymazlıklarını sorgulamaktan vaz geçerek, konuyu sadece insan olabilenler ya da kalabilenler cihetinden bir hakikat meselesi olarak konuşmaktayız.

Buna göre Didi-Huberman'ın mesnet edindiği dört fotoğrafın, parıldama aydınlatma ve dostlarını yardıma çağırma işlevini kat be kat aşan bir ışıktan yani Gazze destanından söz ediyoruz.

Çünkü Gazze'de katledilen katledişiyle, yaşayan aç ve biilaç yaşayışıyla birer ateşböceği olma karakteri taşıyor. Ölümü ve dirimi yani çift katlı bir direnişi gözlere ve dillere birlikte sunan bir hakikat! Ve bu hakikat şunu söylüyor: Gazze soykırımında yok-ediliş, kan ile kayda (yazıya, fotoğrafa) giren bir yok-ediliş olarak, tam da bu nedenle artık yokluğu mümkün olmayan bir varoluşa durmuştur. Kan zaten uyumaz ve bu nedenle Gazze soykırımı, öldürülemez bir imgeye, yani ateşböceği destanına dönüştürmüştür.