Perspektifin mimari ve resim alanındaki önemini de aşıp, bir tür bilimsel put olarak bizlere dayatılmasından, hatta alil birçok bilginin son iki yüz yıldır kafir felsefecilerle sanat kuramcılarından tercüme edilen kitaplarla adeta başımıza boca edilmesinden dolayı Batı sanatının geometriyle ilişkisi üzerinde ayrıca durmamıza gerek yoktur.
Bunun yerine geometrinin –yer yer Batı sanatlarıyla karşılaştırmalı olarak– Müslüman sanatlarının merkezinde yer almasının sebepleri üzerinde –ana hatlarıyla– duracağız. Bu bağlamda yapabileceğimiz tespitlerin "Müslüman sanatları pür geometridir" ilk anlayışından giderek "Geometri pür sanattır" anlayışına meyletmesinin doğurabileceği muhtemel problemlere rağmen.
Ancak bundan önce, ilk bakışta çok ağır bir konu olarak görünen Müslüman sanatlarının geometriyle ilişkisini köşe yazısında ele almamızın iki nedenine değinmeliyiz.
1-Sanatlar ait oldukları medeniyetlerin köşe taşlarıdır ancak köşeli taşları değildir. Yani farklı medeniyetlerin sanatları arasında, insanlığın hayal ve icatta ortak olması nedeniyle doğrudan ya da dolaylı bir etkilenme hep öngörülmüştür. Sanatın aynı zamanda siyasi rekabet aracı olmasını paranteze alarak söyleyecek olursak, etkilenmedeki bu normalliğe rağmen Müslüman sanatları Batı sanatlarına müdânâ etmemiş, muvahhitlerle iş birliği yapma ruhsatına da yaslanarak, dünya hayatının kolaylaştırılması, güzelleştirilmesi minvalinde önceden ve sonradan yapılmış keşiflerden, araçlardan yararlanarak deyim yerindeyse kendi işine bakmıştır. Batı cihetinden durumun hiç de böyle olmadığını ise Ressam Rene Magritte'in şu cümlelerinden anlayabiliriz:"Bir nesnenin fotoğraf makinasıyla elde edilen canlandırmasının 'uygun' olduğunu söyleyemeyiz. Nesnenin objektif karşısındayken içinde bulunduğu bağıntılar bir fanteziye mahal vermeden kayıt altına alınmış olur. İşte bu, bir nesnenin, resim marifetiyle 'nesnel' bir şekilde canlandırılması fikrine hak verir. (Doğulu sanatın, böylesi bir nesnellik iddiası taşımayacağı ortada. O sanatta perspektifin kuralları göz ardı edilir –tıpkı ilkel resimdeki ya da çocukların resimlerindeki gibi.) (İmgelerin İhaneti, trc.: heyet, Ketebe, 2025)
Magritte'in bu yaklaşımı, yüzlerce örnekten sadece biridir. Bu yaklaşımın daha baştan Batılılara mahsus hastalıklı bir kafanın ya da sakat bir dünya görüşünün ürünü olduğu da kapsamı ve devri meçhul olan Doğu(lu) ayrımından anlaşılabilmektedir. Zira sanat cihetinden Doğu, İspanya'nın ortasından başlayıp, Akdeniz'in güneyini kat ederek, belli devreler halinde Anadolu-İran-Horasan ve Türkistan üstünden Çin'e uzanır. Öte yandan aklı yetenlerce çocukların resimsel bakışlarının saf sanatla eş tutulduğu Batı dünyasında, Magritte'in yaptığı bu ilkellik ve çocuksuluk suçlaması sadece büyüklerin aptallıklarıyla da büyük olduğunu göstermektedir. Onun sürrealist olarak "perspektifin kuralları"nı put edinmesi ise ayrı bir garabettir ki, böylesi bir zihni düşkünlük