Gazze'nin durumu ne olacak

HAMAS'ın Gazze kıyamı ikinci yılını doldurmak üzere.

ABD-İsraili'nin bombalarla ve açlıkla yaptığı soykırım had safhasına ulaştı.

Başta hümanizm olmak üzere kısaca insanî değerler anlaşması denilen hiçbir şey işlemedi Gazze'de. Bilakis ABD-İsraili zincirinden boşanmış kuduz bir köpek gibi dört bir yana saldırıp, suikastlar, cinayetler işledi; müttefiki olan Batılı ülkelerin yoğun desteğiyle ani baskınlar yaptı ve bunları yapmaya da halen devam ediyor. Vicdan ve edem sahibi olanların ellerinde şu an itibariyle Küresel Sumud Filosu'ndan başka bir şey yok. Sumud bir yardım filosu da değil üstelik. O merhametin; vicdanları ölmemiş bir avuç serdengeçtinin çığlığı!

Yazımıza başlık olan cümle, yüreği kanayanların sıkça sordukları bir sorudur.

Gerçekte soru değildir sorulan. Muhatabının beyan edeceği acziyetle bir bağ kurarak ortak dilsizliğin, çaresizliğin seviyesini tespit etmekten ibarettir.

Çünkü ABD-İsraili'nin basılı, görsel ve dijital medyaya, teologlara taşıttığı şunca yalandan sonra haberin ve bilginin değersizleştiğini; SiyoNazi sahtekarlığın işgal ettiği dünyadan hakikatin geriye çekildiğini; akademik bilimciliğin öğretilmiş çaresizliğin arkeolojisiyle 'Buhran Çağında Haysiyet' arayışına mahkum edildiğini… onlar da biliyorlar.

Bu nedenlerle biz de lafı dolaştırmadan, buharlaştırılan insanî kavramlara başvurmadan, maddi refahın vicdanları körleştirdiğine aldırmadan, Gazze'nin durumuna doğru bir yaklaşımda bulunmaya çalışalım.

Zira denizin bittiği, sözün yittiği bir noktada duruyoruz.

Kendi zamanımızın şu şartlarında beklediğimiz yeni bir Musa, Firavun'un sarayından hâlâ çıkmadı.

Kudüs fatihi Selahattin Eyyübî henüz Cizre'yi geçip Suriye'ye bile inmedi.

Yavuz Selim Sultan'ın önüne altın hâlâ çekmediler.

Bizlerse kendi başımıza güzel hayaller kurarak, ABD ve SyoNazilere lanetler okuyarak, okkalı sloganlar söyledik ve söylemeye de devam ediyoruz.

Sabah akşam kahrolmasını istediğimiz ABD, SiyoNaziler ve müttefikleri daha kahrolmadı, bilakis en ölümcül, ilk kez Gazze soykırımında denenen silahlarıyla yeniden ve yeniden harekete geçtiler.

O halde bu tarz eğilimler, izahlar, arayışlar, değerlendirmeler baştan beri doğru değildi ya da en azından eksik şeylerdi.

O halde şimdi ne görüyoruz.

ABD Başkanı Trump'ın 4 Şubat 2025'te söylediği şu sözlerden mevcut halin çok önceden kurgulandığını ve safha safha gerçekleştirildiğini görüyoruz:

Trump, 1-İsrail'in toprak bakımından kesinlikle küçük bir ülke olduğunu ve bu toprakları biraz genişletmesi gerektiğini; 2-Netanyahu ile ortak bir basın toplantısında, ABD'nin Gazze Şeridi'ne sahip olacağını, bölgeyi düzleştirip yeniden inşa edeceğini; 'bölge halkına sınırsız miktarda iş ve konut sağlayacağını', Filistinlileri ise Gazze'ye asla geri dönmeksizin "güzel bir bölgeye" yerleştirileceğini söyledi. (4 Şubat 2025)

Bu iki söyleyiş ABD müesses nizamının, Yahudileri vekil güçleri olarak kullandığı kendi Filistin Üssü'nün iki hedefiydi.

Bu nedenle söz konusu iki hedefin, Arap kral-valilerce kabul edildi-edilmedi, falancalar karşı çıktı, şunlar tereddüt gösterdi ama şunlar da kabul etti… şeklinde zaten hiçbir etkiye konu olmayan sadece dünya kamuoyunu oylamaya mahsus olan teferruatla izah edilmesi gereksizdir.